-
راه کن در اندرونها خویش را ** دور کن ادراک غیراندیش را
- Gönüllere girmeye yol bul, başkalarını düşünmeyi bırak.
-
کیمیا داری دوای پوست کن ** دشمنان را زین صناعت دوست کن
- Kimya elinde, deriyi bununla tedavi et de bu sıfatla düşmanları kendine dost edin!
-
چون شدی زیبا بدان زیبا رسی ** که رهاند روح را از بیکسی 3100
- Güzelleştin mi o güzele ulaşırsın da o, ruhu kimsesizlikten kurtarır.
-
پرورش مر باغ جانها را نمش ** زنده کرده مردهی غم را دمش
- Onun rutubeti can bahçelerini besler, yetiştirir. Soluğu gamdan ölmüş kişiyi diriltir.
-
نه همه ملک جهان دون دهد ** صد هزاران ملک گوناگون دهد
- Yalnız aşağılık cihan saltanatını vermez, yüz binlerce çeşit çeşit saltanatlar bağışlar.
-
بر سر ملک جمالش داد حق ** ملکت تعبیر بیدرس و سبق
- Tanrı, Yusuf’a güzellik saltanatını bağışlamakla beraber bir de ders vermeden, meşk etmeden rüya yorma saltanatını bağışlamıştı.
-
ملکت حسنش سوی زندان کشید ** ملکت علمش سوی کیوان کشید
- Güzelliği onu zindana çekti, bilgisi de Zuhal yıldızına dek yüceltti onu.
-
شه غلام او شد از علم و هنر ** ملک علم از ملک حسن استودهتر 3105
- Bu bilgi ve hüner yüzünden padişah, ona kul oldu. Bilgi padişahlığı, güzellik saltanatından da üstün oldu ve takdir edildi.
-
رجوع کردن به حکایت آن شخص وام کرده و آمدن او به امید عنایت آن محتسب سوی تبریز
- Borçlu adamın, o muhtesibin yardımını umarak Tebriz’e gelmesi
-
آن غریب ممتحن از بیم وام ** در ره آمد سوی آن دارالسلام
- O dertlere uğramış garip de borç korkusu ile yola düştü, o esenlik yurduna hareket etti.
-
شد سوی تبریز و کوی گلستان ** خفته اومیدش فراز گل ستان
- Tebriz’e gül bahçelerinin yurduna yöneldi. Ve gül bahçesinde sırt üstü yatarak ümit uykusuna dalmıştı.