-
خواجه شمعم دادو تو چشم قریر ** خواجه نقلم داد و تو طعمهپذیر
- O bana ışık verir, sen aydın göz. O meze verir, sen onu yiyecek kabiliyet.
-
او وظیفه داد و تو عمر و حیات ** وعدهاش زر وعدهی تو طیبات
- O maaş verir, sen ömür ve yaşayış. Onun vaat ettiği şey altındır, senin vaat ettiğin, temiz şeyler.
-
او وثاقم داد و تو چرخ و زمین ** در وثاقت او و صد چون او سمین 3130
- O oda verir, sen gök ve yer verirsin. Senin verdiğin sahada onun gibi yüzlercesi yaşar, semirir.
-
زر از آن تست زر او نافرید ** نان از آن تست نان از تش رسید
- Altın senindir, altını o yaratmada. Ekmek senindir, ekmeği sen bağışlarsın.
-
آن سخا و رحم هم تو دادیش ** کز سخاوت میفزودی شادیش
- Ona cömertliği merhameti veren de sensin. Cömertlik ederde neşelenir; bu neşeyi, bu sevinci veren de sensin.
-
من مرورا قبلهی خود ساختم ** قبلهساز اصل را انداختم
- Ben onu kendime kıble edindim de asıl kıble edilecek makamı bıraktım.
-
ما کجا بودیم کان دیان دین ** عقل میکارید اندر آب و طین
- O din Tanrısı aklı, suyla topraktan karılmış balçığa ekerken biz neredeydik?
-
چون همی کرد از عدم گردون پدید ** وین بساط خاک را میگسترید 3135
- Gökyüzünü yokluktan meydana getirdi, bu yer döşemesini de yaptı döşedi.
-
ز اختران میساخت او مصباحها ** وز طبایع قفل با مفتاحها
- Yıldızlardan kandiller yaptı, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar.
-
ای بسا بنیادها پنهان و فاش ** مضمر این سقف کرد و این فراش
- Nice gizli, aşikâr yapıları şu tavanla şu döşemenin içine koydu, gizledi.