-
تن مبین و آن مکن کان بکم و صم ** کذبوا بالحق لما جائهم
- Ten görme de o sağır ve dilsizler gibi kendilerine doğru bir şey söylenince inkâr edenlerden olma.
-
ما رمیت اذ رمیت احمد بدست ** دیدن او دیدن خالق شدست
- O zat, “Attığın vakit sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazhar olmuştur. Onun gürüşü, Tanrı görüşüdür.
-
خدمت او خدمت حق کردنست ** روز دیدن دیدن این روزنست
- Ona hizmet Tanrı’ya hizmettir. Gündüzü görmek, bu pencereyi görmektir.
-
خاصه این روزن درخشان از خودست ** نی ودیعهی آفتاب و فرقدست
- Hele şu pencere yok mu? O, kendinden parlamadadır. Ondaki nur, güneşin, yahut Ferkad yıldızının eğreti nuru değildir.
-
هم از آن خورشید زد بر روزنی ** لیک از راه و سوی معهود نی 3200
- O pencereye vuran nur da yine o güneştendir ama bilinen yoldan, bilinen taraftan gelmemiştir o.
-
در میان شمس و این روزن رهی ** هست روزنها نشد زو آگهی
- Bu pencereyle güneş arasında öyle bir yol vardır ki başka pencereler, o yolu bilmez.
-
تا اگر ابری بر آید چرخپوش ** اندرین روزن بود نورش به جوش
- Bir bulut gelse de güneşi örtse güneşin nuru bu pencereden köpürür, çağlar.
-
غیر راه این هوا و شش جهت ** در میان روزن و خور مالفت
- Bu pencereyle güneş arasında şu havayla altı cihetten başka bir yoldan bir ülfet, bir ünsiyet vardır.
-
مدحت و تسبیح او تسبیح حق ** میوه میروید ز عین این طبق
- Onu övmek, onu tesbih etmek, Tanrı’yı övmek, Tanrı’yı tesbih etmektir. Bu tabağın meyvesi, kendiliğinden biter.
-
سیب روید زین سبد خوش لخت لخت ** عیب نبود گر نهی نامش درخت 3205
- Bu sebepten salkım salkım elmalar biter. Bu sepete ağaç adını taksan hiç yanlış olmaz.