-
کف همیمالید بر پشت و سرش ** مینواخت از مهر همچون مادرش
- Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
-
نیم ذره طیرگی و خشم نی ** غیر مهر و رحم و آب چشم نی 3285
- Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü.
-
گفت گیرم بر منت رحمی نبود ** طبع تو بر خود چرا استم نمود
- Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
-
با ملایک گفت یزدان آن زمان ** که نبوت را نمیزیبد فلان
- Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.
-
مصطفی فرمود خود که هر نبی ** کرد چوپانیش برنا یا صبی
- Mustafa buyurmuştur ki: Her peygamber, gençliğinde yahut çocukluğunda mutlaka çobanlık etmiştir.
-
بیشبانی کردن و آن امتحان ** حق ندادش پیشوایی جهان
- Çobanlık etmeden o sınavı geçirmeden Tanrı, ona âlem başbuğluğunu vermez.
-
گفت سایل هم تو نیز ای پهلوان ** گفت من هم بودهام دهری شبان 3290
- Birisi sen de ettin mi? Diye sordu. Dedi ki: Ben de bir müddet çobanlık ettim.
-
تا شود پیدا وقار و صبرشان ** کردشان پیش از نبوت حق شبان
- Vekarları, sabırları meydana çıksın diye Tanrı onları peygamber yapmadan çoban yapmıştır.
-
هر امیری کو شبانی بشر ** آنچنان آرد که باشد متمر
- Her buyruk sahibinin de insanlara çobanlık ederken Tanrı buyruğunu gözetmesi gerektir.
-
حلم موسیوار اندر رعی خود ** او به جا آرد به تدبیر و خرد
- Kendisi sürüsünü güderken Musa gibi halîm olması, akıl ve tedbirle bu işi görmesi lâzımdır.