-
آن عجب کو در شکاف مه نمود ** هم به قدر ضعف حس خلق بود
- Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
-
کار و بار انبیا و مرسلون ** هست از افلاک و اخترها برون
- Yoksa peygamberlerle Tanrı rasullerinin işleri güçleri göklerden de dışarıdır yıldızlardan da.
-
تو برون رو هم ز افلاک و دوار ** وانگهان نظاره کن آن کار و بار
- Feleklerden, şu dönen göklerden dışarı çık da onların işlerini, güçlerini seyret.
-
در میان بیضهای چون فرخها ** نشنوی تسبیح مرغان هوا
- Sen yumurtada ki kuş yavrusu gibisin. Havadaki kuşların tespihlerini duymazsın.
-
معجزات اینجا نخواهد شرح گشت ** ز اسپ و خوارمشاه گو و سرگذشت 3450
- Mucizeler burada anlatılamaz. Sen yine atla Harzemşah’ın hikayesini anlat.
-
آفتاب لطف حق بر هر چه تافت ** از سگ و از اسپ فر کهف یافت
- Köpek olsun, at olsun; Tanrı güneşinin lütfu neye vurursa onu, Ashabı Kehf’in köpeğine döndürür.
-
تاب لطفش را تو یکسان هم مدان ** سنگ را و لعل را داد او نشان
- Sonra onun lütfunun vuruşunu da bir sanma. Taşa da vurmuştur, laale de.
-
لعل را زان هست گنج مقتبس ** سنگ را گرمی و تابانی و بس
- Laal, ondan bir define elde etmiştir, taşsa yalnız bir hararet ve bir parlaklık.
-
آنک بر دیوار افتد آفتاب ** آنچنان نبود کز آب و اضطراب
- Güneş duvara da vurur. Fakat suya vurduğu gibi görünmez, parlamaz, ona bir şey vurmaz ve üstünde bir şey titremez.
-
چون دمی حیران شد از وی شاه فرد ** روی خود سوی عماد الملک کرد 3455
- O tek bir padişah bir ümmet ata hayran, hayran baktı sonra yüzünü imadülmülk ’e döndürüp,