-
قرنها را صورت سنگین بسوخت ** آتشی در دین و دلشان بر فروخت 3765
- Eski zamanlarda gelip geçmiş nice ümmetleri taştan suret yaktı yandırdı.
-
چونک روحانی بود خود چون بود ** فتنهاش هر لحظه دیگرگون بود
- Dinlerine de ateş saldı. Gönüllerine de.
-
عشق صورت در دل شهزادگان ** چون خلش میکرد مانند سنان
- Artık bu suret canlı olursa nasıl olur neler yapmaz o? Fitnesi her an bir başka çeşittir onun.
-
اشک میبارید هر یک همچو میغ ** دست میخایید و میگفت ای دریغ
- Suret aşkı Şehzadelerin gönlüne mızrak gibi battı. Her biri bulut gibi gözyaşları döküyor, elini dişliyor, yazık diyordu.
-
ما کنون دیدیم شه ز آغاز دید ** چندمان سوگند داد آن بیندید
- Padişahın önceden gördüğünü biz şimdi gördük. O eşsiz padişah bize ne kadar antlar verdi.
-
انبیا را حق بسیارست از آن ** که خبر کردند از پایانمان 3770
- Peygamberlerin bu yüzden bizim üstümüzde çok hakkı vardır. Onlar bizim sonumuzdan haber vermişlerdir.
-
کاینچ میکاری نروید جز که خار ** وین طرف پری نیابی زو مطار
- Ektiğin tohumdan ancak diken biter, bu tarafa doğru uçarsan buradan öteye yol yoktur, başka uçacak yer bulamazsın.
-
تخم از من بر که تا ریعی دهد ** با پر من پر که تیر آن سو جهد
- Tohumu benden al ki mahsül versin. Benim kanadımla uç ki ok, o tarafa fırlasın gitsin.
-
تو ندانی واجبی آن و هست ** هم تو گویی آخر آن واجب بدست
- Sen onun mutlaka var olduğunu, varlığının vacip bulunduğunu bilmezsin ama sonunda yine dersin ki hakikaten varlığı vacipmiş.
-
او توست اما نه این تو آن توست ** که در آخر واقف بیرونشوست
- O hakikatte sensin, fakat sonunda hakiki varlığı anlayıp terk edeceğin bu mevhum senliğin o değildir ha!