-
در تفحص آمدند از اندهان ** صورت کی بود عجب این در جهان
- Hasılı dertler içinde acaba dünyada kim bu, bu resim kimin resmi diye araştırmaya koyuldular.
-
بعد بسیاری تفحص در مسیر ** کشف کرد آن راز را شیخی بصیر
- Bir hayli arayıp sorduktan sonra bir gün yolda gözü açık bir ihtiyara rastladılar. O, bu sırrı açtı.
-
نه از طریق گوش بل از وحی هوش ** رازها بد پیش او بی رویپوش
- Duyma yoluyla değil, aklına gelen ilham yoluyla bu sırrı buldu. Sırlar, onun gözünün önünde apaçıktı.
-
گفت نقش رشک پروینست این ** صورت شهزادهی چینست این
- Dedi ki: Pervin denilen yıldız kümesi de buna haset eder. Bu, Çin Padişahının kızının resmidir.
-
همچو جان و چون جنین پنهانست او ** در مکتم پرده و ایوانست او 3790
- O, can gibi, ana karnındaki çocuk gibi gizlidir. Sarayında perdeler arkasındadır.
-
سوی او نه مرد ره دارد نه زن ** شاه پنهان کرد او را از فتن
- Yanına ne erkek çıkabilir, ne kadın. Padişah, onu fitnelere uğramaması için gizlemiştir.
-
غیرتی دارد ملک بر نام او ** که نپرد مرغ هم بر بام او
- Padişah onu pek kıskanır. Bulunduğu yerin damının üstünden kuş bile uçamaz.
-
وای آن دل کش چنین سودا فتاد ** هیچ کس را این چنین سودا مباد
- Eyvah böyle bir sevdaya düşen gönüle. Hiç kimse böyle sevdaya uğramasın.
-
این سزای آنک تخم جهل کاشت ** وآن نصیحت را کساد و سهل داشت
- Bu bilgisizlik tohumunu eken, o öğütleri ehemmiyetsiz ve lüzumsuz gören kişinin layığıdır.
-
اعتمادی کرد بر تدبیر خویش ** که برم من کار خود با عقل پیش 3795
- O kendi tedbirine güvendi, aklımla elbette bir iş başarırım dedi.