-
بانگ زد بر ساقیش که ای گرمدار ** چه نشستی خیره ده در طبعش آر
- Sakiye, yahu acele et dedi, neye öyle sersem, sersem oturuyorsun? Çabuk padişahı neşelendir.
-
خنده آمد شاه را گفت ای کیا ** آمدم با طبع آن دختر ترا
- Padişah gülümsedi, ey ulu er dedi, hoşlandım, o kız senin olsun!
-
پادشاهم کار من عدلست و داد ** زان خورم که یار را جودم بداد
- Ben padişahım, benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliğim, sevgiliyi de onu verir.
-
آنچ آن را من ننوشم همچو نوش ** کی دهم در خورد یار و خویش و توش 3970
- Tatlı, tatlı içemediğim şeyi nasıl olur da sevgiliye verir, ona azık olarak sunarım?
-
زان خورانم من غلامان را که من ** میخورم بر خوان خاص خویشتن
- Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
-
زان خورانم بندگان را از طعام ** که خورم من خود ز پخته یا ز خام
- Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.
-
من چو پوشم از خز و اطلس لباس ** زان بپوشانم حشم را نه پلاس
- Kürkten, atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm, onlara köhne elbiseler giydirmem.
-
شرم دارم از نبی ذو فنون ** البسوهم گفت مما تلبسون
- Hüner sahibi Peygamberden utanırım. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanız onu giydirin” dedi.
-
مصطفی کرد این وصیت با بنون ** اطعموا الاذناب مما تاکلون 3975
- Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu.
-
دیگران را بس به طبع آوردهای ** در صبوری چست و راغب کردهای
- Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.