زان خورانم من غلامان را که من ** میخورم بر خوان خاص خویشتن
Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
زان خورانم بندگان را از طعام ** که خورم من خود ز پخته یا ز خام
Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.
من چو پوشم از خز و اطلس لباس ** زان بپوشانم حشم را نه پلاس
Kürkten, atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm, onlara köhne elbiseler giydirmem.
شرم دارم از نبی ذو فنون ** البسوهم گفت مما تلبسون
Hüner sahibi Peygamberden utanırım. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanız onu giydirin” dedi.
مصطفی کرد این وصیت با بنون ** اطعموا الاذناب مما تاکلون 3975
Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu.
دیگران را بس به طبع آوردهای ** در صبوری چست و راغب کردهای
Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.
هم به طبعآور بمردی خویش را ** پیشوا کن عقل صبراندیش را
Şimdi erlik göster de kendini de hoş bir hale getir. Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et.
چون قلاووزی صبرت پر شود ** جان به اوج عرش و کرسی بر شود
Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
مصطفی بین که چو صبرش شد براق ** بر کشانیدش به بالای طباق
Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
روان گشتن شاهزادگان بعد از تمام بحث و ماجرا به جانب ولایت چین سوی معشوق و مقصود تا به قدر امکان به مقصود نزدیکتر باشند اگر چه راه وصل مسدودست به قدر امکان نزدیکتر شدن محمودست الی آخره
Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
این بگفتند و روان گشتند زود ** هر چه بود ای یار من آن لحظه بود 3980
Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu.