English    Türkçe    فارسی   

6
4007-4016

  • با کنایت رازها با هم‌دگر  ** پست گفتندی به صد خوف و حذر 
  • Şehzadeler, yüzlerce korkuyla, yüzlerce çekinmeyle sırlarını kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardı.
  • راز را غیر خدا محرم نبود  ** آه را جز آسمان هم‌دم نبود 
  • Sırlara Tanrı’dan başka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir.
  • اصطلاحاتی میان هم‌دگر  ** داشتندی بهر ایراد خبر 
  • Birbirlerine bir şey bildirirken aralarında kendilerine ait ıstılahlar vardı.
  • زین لسان الطیر عام آموختند  ** طمطراق و سروری اندوختند  4010
  • Alelade halk da bu kuşdilinin bir kısmını bellemiştir de şatafatlar satmışlar, ululuklar etmeye kalkışmışlardır.
  • صورت آواز مرغست آن کلام  ** غافلست از حال مرغان مرد خام 
  • Fakat onların sözü, kuşların seslerinin suretinden ibarettir. Ham kişi kuşların ahvalinden gafildir.
  • کو سلیمانی که داند لحن طیر  ** دیو گرچه ملک گیرد هست غیر 
  • Nerede bir Süleyman ki kuşdilini anlasın. Şeytan da saltanat sürer ama Süleyman değildir ki.
  • دیو بر شبه سلیمان کرد ایست  ** علم مکرش هست و علمناش نیست 
  • Şeytan, Süleyman’a benzer, tahta oturur, hile bilgisi vardır, fakat “ Biz ona kuşdilini öğrettik” sırrına mazhar değildir ki.
  • چون سلیمان از خدا بشاش بود  ** منطق الطیری ز علمناش بود 
  • Süleyman, Tanrı’dan muştuluklara nail olmuştu da bu yüzden “ Biz ona kuşdili öğrettik” sırrına erişmişti.
  • تو از آن مرغ هوایی فهم کن  ** که ندیدستی طیور من لدن  4015
  • Sen “ Min ledün” kuşlarını görmemişsin. Artık o hava kuşlarına bak da onlardan anla.
  • جای سیمرغان بود آن سوی قاف  ** هر خیالی را نباشد دست‌باف 
  • Simurgların yeri, Kaf dağıdır. Her hayal oraya el atamaz.