از جهاز ابرهه همچون دده ** آن فقیران عرب توانگر شده
Yırtıcı bir hayvana benzeyen Ebrehe'nin getirdiği mal ve mülkten de Arap yoksulları, zengin oldular.
او گمان برده که لشکر میکشید ** بهر اهل بیت او زر میکشید
O, ordu çektiğini sanıyordu, halbuki Mekkelilere mal mülk ve altın götürmedeydi.
اندرین فسخ عزایم وین همم ** در تماشا بود در ره هر قدم
Kaza ve kaderin bu aksi cilvesinden haberi bile yoktu. Yolda her adımda şatafatını seyredip duruyordu.
خانه آمد گنج را او باز یافت ** کارش از لطف خدایی ساز یافت 4385
Nihayet adamcağız, evine geldi, defineyi buldu. İşi, Tanrı lûtfiyle düzene girdi.
مکرر کردن برادران پند دادن بزرگین را و تاب ناآوردن او آن پند را و در رمیدن او ازیشان شیدا و بیخود رفتن و خود را در بارگاه پادشاه انداختن بیدستوری خواستن لیک از فرط عشق و محبت نه از گستاخی و لاابالی الی آخره
Kardeşleri, ağabeylerine birbiri üstüne öğüt verdiler. Fakat o, bu öğütlere sabredemedi. Deli gibi kendinde olmaksızın onlardan kaçtı, kendisini padişahın tapısına izin istemeden attı. Fakat bu küstahlığından, aldırış etmediğinden değildi, aşkının çokluğundandı.
آن دو گفتندش که اندر جان ما ** هست پاسخها چو نجم اندر سما
İki kardeşi dediler ki: Canımızda, gökteki yıldızlar gibi yol gösteren öğütler var.
گر نگوییم آن نیاید راست نرد ** ور بگوییم آن دلت آید به درد
Söylemesek oyun, düzgün gelmeyecek. Söylesek gönlün dertlenecek.
همچو چغزیم اندر آب از گفت الم ** وز خموشی اختناقست و سقم
Söyleme yüzünden sudaki kurbağa gibi elemlere düştük. Susma yüzünden de dertleniyor, âdeta boğuluyoruz.
گر نگوییم آتشی را نور نیست ** ور بگوییم آن سخن دستور نیست
Söylemesek barışın, düzenin nuru yok bizce. Söylesek sözümüze uymayacaksın.
در زمان برجست کای خویشان وداع ** انما الدنیا و ما فیها متاع 4390
Onlar, böyle söyleyip dururken ağabeyleri birden yerinden sıçradı; kardeşler dedi, elveda. Dünya da değersiz bir şey, dünyadaki şeyler de.
پس برون جست او چو تیری از کمان ** که مجال گفت کم بود آن زمان
Yaydan ok fırlar gibi sıçradı. O anda söz söylemeye mecal yoktu zaten.