-
گفت تا شاهیت در وی عشق کاشت ** جز هوای تو هوایی کی گذاشت
- Muarrif dedi ki: Senin padişahlığın, onun gönlüne aşk tohumunu ekeli senin sevginden başka bir havaya kapılmasına imkân mı var?
-
بندگی تش چنان درخورد شد ** که شهی اندر دل او سرد شد
- Senin kulluğun, onu öyle bir hale getirmiştir ki padişahlık bile artık gönlüne soğuk gelmede.
-
شاهی و شهزادگی در باختست ** از پی تو در غریبی ساختست
- Padişahlığı da oynamış, yutulmuştur, şehzadeliği de. Senin ardına düşmüş, bir garip olmuştur.
-
صوفیست انداخت خرقه وجد در ** کی رود او بر سر خرقه دگر 4415
- O, âdeta bir sofidir, vecde gelmiş, hırkasını atmıştır. Artık bir daha hırkasını alır mı hiç?
-
میل سوی خرقهی داده و ندم ** آنچنان باشد که من مغبون شدم
- Verdiği hırkayı almak, pişman olmak, ben aldanmışım;
-
باز ده آن خرقه این سو ای قرین ** که نمیارزید آن یعنی بدین
- Arkadaş, o hırkayı tekrar bana ver. Ulaştığım vecit, bu hırkaya değmez demektir.
-
دور از عاشق که این فکر آیدش ** ور بیاید خاک بر سر بایدش
- Bu fikir, âşıktan pek uzaktır. Âşık, böyle bir düşünceye düşmez. Eğer ona böyle bir düşünce gelirse toprak başına!
-
عشق ارزد صد چو خرقه کالبد ** که حیاتی دارد و حس و خرد
- Aşk, diri olan, duygusu ve aklı bulunan yüzlerce beden hırkasına değer.
-
خاصه خرقهی ملک دنیا کابترست ** پنج دانگ مستیش درد سرست 4420
- Hele şu sonu olmayan dünya mülkünün hırkası nedir ki? Ancak beş kuruşçuk eden sarhoşluğu bile bir baş ağrısıdır.
-
ملک دنیا تنپرستان را حلال ** ما غلام ملک عشق بیزوال
- Dünya mülkü, bedene tapanlara helâldir. Bizse zevali olmayan aşk saltanatına kuluz.