-
از پگه حمال آورد او چو باد ** زود آن صندوق بر پشتش نهاد 4490
- Sabah çağı yel gibi koştu, hamal getirdi, hemencecik sandığı hamalın sırtına yükledi.
-
اندر آن صندوق قاضی از نکال ** بانگ میزد که ای حمال و ای حمال
- Kadı, eziyetler içinde sandıkta "Hamal, hamal" diye sesleniyordu.
-
کرد آن حمال راست و چپ نظر ** کز چه سو در میرسد بانک و خبر
- Hamal sağına, soluna baktı. Bu ses nereden geliyor ki dedi.
-
هاتفست این داعی من ای عجب ** یا پریام میکند پنهان طلب
- Acaba beni çağıran hatif mi? Yoksa gizlice peri mi çağırıyor beni?
-
چون پیاپی گشت آن آواز و بیش ** گفت هاتف نیست باز آمد به خویش
- O ses üst üste gelmeye başlayınca kendisine geldi, bu hatif değil dedi.
-
عاقبت دانست کان بانگ و فغان ** بد ز صندوق و کسی در وی نهان 4495
- Nihayet anladı ki o ses sandıktan gelmede, sandıkta da birisi gizli.
-
عاشقی کو در غم معشوق رفت ** گر چه بیرونست در صندوق رفت
- Sevgilinin derdiyle bir âşık, dışardayken sandığa gizlenmiş.
-
عمر در صندوق برد از اندهان ** جز که صندوقی نبیند از جهان
- Ömrünü, dertlere uğramış da sandıkta geçirmiş. Çünkü âlemde yalnız bir sandık görmüş.
-
آن سری که نیست فوق آسمان ** از هوس او را در آن صندوق دان
- Göklerin yücesine yücelmeyen baş, bil ki heveslere kapılmış, sandık içine girmiştir.
-
چون ز صندوق بدن بیرون رود ** او ز گوری سوی گوری میشود
- Beden sandığından çıksa bile körlüğünden bir körün yanına gider ancak.