English    Türkçe    فارسی   

6
455-464

  • آن چنان گرم او به بازی در فتاد  ** کان کلاه و پیرهن رفتش ز یاد  455
  • Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külâhı, gömleği aklına bile gelmez.
  • شد شب و بازی او شد بی‌مدد  ** رو ندارد کو سوی خانه رود 
  • Gece gelir çatar bir türlü oyunu bırakamaz. Eve bir türlü yüz çeviremez.
  • نی شنیدی انما الدنیا لعب  ** باد دادی رخت و گشتی مرتعب 
  • Duymadın mı, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya düştün.
  • پیش از آنک شب شود جامه بجو  ** روز را ضایع مکن در گفت و گو 
  • Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü dedikoduyla zayi etme.
  • من به صحرا خلوتی بگزیده‌ام  ** خلق را من دزد جامه دیده‌ام 
  • Hâsılı ben de ovada kendime halvet bir yer seçtim, halkı elbise hırsızı gördüm.
  • نیم عمر از آرزوی دلستان  ** نیم عمر از غصه‌های دشمنان  460
  • Ömrün yarısı, sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşmanların derdiyle.
  • جبه را برد آن کله را این ببرد  ** غرق بازی گشته ما چون طفل خرد 
  • O, cüppeyi aldı götürdü, bu, külâhı. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldık;
  • نک شبانگاه اجل نزدیک شد  ** خل هذا اللعب به سبک لاتعد 
  • Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter dönme oyuna gayrı.
  • هین سوار توبه شود در دزد رس  ** جامه‌ها از دزد بستان باز پس 
  • Tövbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri dön.
  • مرکب توبه عجاب مرکبست  ** بر فلک تازد به یک لحظه ز پست 
  • Tövbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık âlemden ta göğün üstüne kadar sıçrayıp çıkar.