-
آن چنان گرم او به بازی در فتاد ** کان کلاه و پیرهن رفتش ز یاد 455
- Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külâhı, gömleği aklına bile gelmez.
-
شد شب و بازی او شد بیمدد ** رو ندارد کو سوی خانه رود
- Gece gelir çatar bir türlü oyunu bırakamaz. Eve bir türlü yüz çeviremez.
-
نی شنیدی انما الدنیا لعب ** باد دادی رخت و گشتی مرتعب
- Duymadın mı, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya düştün.
-
پیش از آنک شب شود جامه بجو ** روز را ضایع مکن در گفت و گو
- Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü dedikoduyla zayi etme.
-
من به صحرا خلوتی بگزیدهام ** خلق را من دزد جامه دیدهام
- Hâsılı ben de ovada kendime halvet bir yer seçtim, halkı elbise hırsızı gördüm.
-
نیم عمر از آرزوی دلستان ** نیم عمر از غصههای دشمنان 460
- Ömrün yarısı, sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşmanların derdiyle.
-
جبه را برد آن کله را این ببرد ** غرق بازی گشته ما چون طفل خرد
- O, cüppeyi aldı götürdü, bu, külâhı. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldık;
-
نک شبانگاه اجل نزدیک شد ** خل هذا اللعب به سبک لاتعد
- Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter dönme oyuna gayrı.
-
هین سوار توبه شود در دزد رس ** جامهها از دزد بستان باز پس
- Tövbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri dön.
-
مرکب توبه عجاب مرکبست ** بر فلک تازد به یک لحظه ز پست
- Tövbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık âlemden ta göğün üstüne kadar sıçrayıp çıkar.