-
یک گره را بر هوا درهم زدی ** تا چو خشخاش استخوان ریزان شدی 4820
- Bir bölüğünü havada birbirine vuruyor, Haşhaş gibi kemiklerini parçalayıp döküyordu.
-
آن سیاست را که لرزید آسمان ** مثنوی اندر نگنجد شرح آن
- O kahırdan gök bile tirtir titredi. Mesnevi, o kahrı anlatmaya kâfi değildir.
-
گر به طبع این میکنی ای باد سرد ** گرد خط و دایرهی آن هود گرد
- Ey soğuk rüzgâr! Eğer bunu kendiliğinden yapıyorsan hadi bakalım. Hûd' un çizdiği çizgiden içeriye de gir.
-
ای طبیعی فوق طبع این ملک بین ** یا بیا و محو کن از مصحف این
- Ey tabiata inanan! Ya tabiattan üstün olan şu saltanatı gör, inananlara katıl, yahut da bu âyetleri Kur'an' dan mahvet.
-
مقریان را منع کن بندی بنه ** یا معلم را به مال و سهم ده
- Kur'an okuyanları menet, okumasınlar. Muallime yalvar, para pul ver, bunu okutmasın.
-
عاجزی و خیره کن عجز از کجاست ** عجز تو تابی از آن روز جزاست 4825
- Acizsin, bu aciz nerden diye şaşırmışsın değil mi? Senin aczin, kıyamet gününden meydana gelmededir.
-
عجزها داری تو در پیش ای لجوج ** وقت شد پنهانیان را نک خروج
- A inatçı, senin önünde âcizler var. Gizli olanların meydana çıkması zamanı geldi, işte sana kıyamet.
-
خرم آن کین عجز و حیرت قوت اوست ** در دو عالم خفته اندر ظل دوست
- Bu aciz ve hayret, kendisine gıda olan kişiye ne mutlu. O, iki âlemde de sevgilinin gölgesinde uyumuştur.
-
هم در آخر عجز خود را او بدید ** مرده شد دین عجایز را گزید
- O, nihayet kendi aczini görmüş, ölmüş, kocakarılar dinini seçmiştir.
-
چون زلیخا یوسفش بر وی بتافت ** از عجوزی در جوانی راه یافت
- Zeliha gibi, ona Yusuf' un nuru vurdu mu kocalıktan kurtuldu, gençliğe yol buldu, gençleşti.