English    Türkçe    فارسی   

6
4864-4873

  • قرن قرن از شوم نفس بی‌ادب  ** ناگهان اندر جهان می‌زد لهب 
  • Zaman zaman edepsiz nefsin kötülüğünden ansızın âleme alevler yayılmıştır.
  • رجوع کردن بدان قصه کی شاه‌زاده بدان طغیان زخم خورد از خاطر شاه پیش از استکمال فضایل دیگر از دنیا برفت 
  • Şehzade, padişahın gönlünden bir zahım yedi, faziletlere tamamiyle sahip otamadan dünyadan gitti.
  • قصه کوته کن که رای نفس کور  ** برد او را بعد سالی سوی گور  4865
  • Hikâyeyi kısa kes. O gayretli padişahın gayreti bir yıl sonra şehzadeyi mezara götürdü.
  • شاه چون از محو شد سوی وجود  ** چشم مریخیش آن خون کرده بود 
  • Padişah, mahiv âleminden varlık âlemine gelinceye kadar Mirrih yıldızı gibi kan dökücü olan gözü, o kanı dökmüş gitmişti.
  • چون به ترکش بنگرید آن بی‌نظیر  ** دید کم از ترکشش یک چوبه تیر 
  • O eşsiz padişah tirkeşine bakınca gördü ki bir ok yok.
  • گفت کو آن تیر و از حق باز جست  ** گفت که اندر حلق او کز تیر تست 
  • Tanrı etrafında fırlayan o ok nerde? dedi. Onun boğazındaki ok, senin attığın ok diye cevap geldi.
  • عفو کرد آن شاه دریادل ولی  ** آمده بد تیر اه بر مقتلی 
  • O deryadil padişah affetti ama ne fayda. Ok, can alacak yerine raslamıştı.
  • کشته شد در نوحه‌ی او می‌گریست  ** اوست جمله هم کشنده و هم ولیست  4870
  • Şehzade öldürüldü. Fakat ona padişah yas tutup ağlamaya koyuldu, öldüren de o, öldürülene veli olan da o.
  • ور نباشد هر دو او پس کل نیست  ** هم کشنده‌ی خلق و هم ماتم‌کنیست 
  • İkisi de o olmasa kül değildir. O, hem halkı öldürür, hem yasını tutar.
  • شکر می‌کرد آن شهید زردخد  ** کان بزد بر جسم و بر معنی نزد 
  • O benzi sararmış şehit de, bedenimi okladı, mânamı değil ya diye şükretmedeydi.
  • جسم ظاهر عاقبت خود رفتنیست  ** تا ابد معنی بخواهد شاد زیست 
  • Zâhirî beden, nihayet gideceği yere gidecek. Fakat mâna, ebediyen neşeli bir surette yaşıyacak.