-
توبه کردن زین نمط بسیار شد ** عاقبت از توبه او بیزار شد
- Böyle bir hayli tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi.
-
فاش کرد اسپرد تن را در بلا ** کای محمد ای عدو توبهها
- İnanışını açığa vurdu, bedenini belâya attı, ey Muhammed dedi, ey tövbelere düşman!
-
ای تن من وی رگ من پر ز تو ** توبه را گنجا کجا باشد درو 900
- Bedenim de seninle dolu, damarım da. Artık bu bedene nasıl olur da tövbe sığar?
-
توبه را زین پس ز دل بیرون کنم ** از حیات خلد توبه چون کنم
- Bundan böyle tövbeyi gönülden çıkaracağım. Ebedî hayattan nasıl olur da tövbe edebilirim?
-
عشق قهارست و من مقهور عشق ** چون شکر شیرین شدم از شور عشق
- Aşk, kahredicidir, ben de onun eline düşmüş, kahrolmuş birisiyim. Aşkın coşup köpürmesiyle, aşkın acılığiyle şeker gibi tatlılaştım.
-
برگ کاهم پیش تو ای تند باد ** من چه دانم که کجا خواهم فتاد
- Ey kasırga, senin önünde bir yaprağım ben, nereye düşeceğimi ne bilirim?
-
گر هلالم گر بلالم میدوم ** مقتدی آفتابت میشوم
- Hilâl’sem de koşuşup duruyorum Bilâl’sem de. Senin güneşine uymuşum bir kere.
-
ماه را با زفتی و زاری چه کار ** در پی خورشید پوید سایهوار 905
- Ayın bedir oluş yahut zayıflayıp eriyerek hilâl haline gelişle ne işi var? O, güneşin ardına düşmüş gölge gibi koşar durur.
-
با قضا هر کو قراری میدهد ** ریشخند سبلت خود میکند
- Kaza ve kadere karşı bir kararda durmaya kalkışan kendi sakalına güler.
-
کاهبرگی پیش باد آنگه قرار ** رستخیزی وانگهانی عزمکار
- Hem bir saman çöpü olup rüzgârın önüne düşmek, hem de bir yerde durmaya kalkışmak. Hem kıyamet, hem de sonra işe güce girişmeye kalkmak!