English    Türkçe    فارسی   

1
2026-2050

  • چشم می‌‌دزدند و آن جا چشم نی ** چشم آن باشد که بیند مأمنی‌‌
  • Göz yumarlar ama, onların bulundukları makamdaki göz değildir ki. Göz odur ki bir sığınak görsün.
  • چون ز گورستان پیمبر باز گشت ** سوی صدیقه شد و هم راز گشت‌‌
  • Peygamber, mezarlıktan dönünce Sıddîka’nın yanına giderek konuşup görüşmeye başladı.
  • چشم صدیقه چو بر رویش فتاد ** پیش آمد دست بر وی می‌‌نهاد
  • Sıddîka’nın gözü, Peygamber’in yüzüne ilişince önüne gelip elini onun üstüne,
  • بر عمامه و روی او و موی او ** بر گریبان و بر و بازوی او
  • Sarığına, yüzüne, saçına, yakasına, göğsüne, kollarına sürdü.
  • گفت پیغمبر چه می‌‌جویی شتاب ** گفت باران آمد امروز از سحاب‌‌ 2030
  • Peygamber, “Böyle acele acele ne arıyorsun?” dedi. Ayşe “Bugün hava bulutluydu, yağmur yağdı.
  • جامه‌‌هایت می‌‌بجویم از طلب ** تر نمی‌‌بینم ز باران ای عجب‌‌
  • Elbisende yağmurun eserini arıyorum. Gariptir ki üstünü, başını yağmurdan ıslanmamış görmekteyim” dedi.
  • گفت چه بر سر فگندی از ازار ** گفت کردم آن ردای تو خمار
  • Peygamber “O sırada başına ne örtmüşsün, baş örtün neydi? Diye sordu. Ayşe senin ridanı başıma örtmüştüm” dedi.
  • گفت بهر آن نمود ای پاک جیب ** چشم پاکت را خدا باران غیب‌‌
  • Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakası tertemiz Hatun! Tanrı onun için temiz gözüne gayb yağmurunu gösterdi.”
  • نیست آن باران از این ابر شما ** هست ابری دیگر و دیگر سما
  • O yağmur, sizin bu bulutunuzdan değildir. Başka bir buluttan, başka bir göktendir.
  • تفسیر بیت حکیم: "آسمانهاست در ولایت جان کارفرمای آسمان جهان در ره روح پست و بالاهاست کوههای بلند و دریاهاست‌‌"
  • Hakîmi Senâî’nin “ Can elinde cihan göklerine iş buyuran gökler var. Can yolunda nice inişler, nice yokuşlar, nice yüksek dağlar ve denizler var “ beyitlerinin tefsiri
  • غیب را ابری و آبی دیگر است ** آسمان و آفتابی دیگر است‌‌ 2035
  • Gayb âleminin başka bir bulutu, başka bir yağmuru, başka bir göğü, başka bir güneşi vardır.
  • ناید آن الا که بر خاصان پدید ** باقیان فی لبس من خلق جدید
  • Fakat o, ancak havassa görünür, diğerleri “ Öldükten sonra tekrar yaratılıp diriltileceklerinden şüphe ederler.”
  • هست باران از پی پروردگی ** هست باران از پی پژمردگی‌‌
  • Yağmur vardır, âlemi beslemek için yağar. Yağmur vardır âlemi perişan etmek için yağar.
  • نفع باران بهاران بو العجب ** باغ را باران پاییزی چو تب‌‌
  • Bahar yağmurlarının faydası, şaşılacak bir derecededir. Güz yağmuruysa, bağa sıtma gibidir.
  • آن بهاری ناز پروردش کند ** وین خزانی ناخوش و زردش کند
  • Bahar yağmuru, bağı nazü naim ile besler, yetiştirir. Güz yağmuruysa bozar, sarartır.
  • همچنین سرما و باد و آفتاب ** بر تفاوت دان و سر رشته بیاب‌‌ 2040
  • Kış, yel ve güneş de böyledir; bunların tesirleri de zamanına göre ve ayrı ayrıdır. Bunu böyle bil, ipin ucunu yakala!
  • همچنین در غیب انواع است این ** در زیان و سود و در ربح و غبین‌‌
  • Tıpkı bunun gibi gayb âleminde de bu çeşitlilik vardır. Bazısı zararlıdır, bazısı faydalı. Bazı yağmurlar berekettir, bazıları ziyan.
  • این دم ابدال باشد ز آن بهار ** در دل و جان روید از وی سبزه‌‌زار
  • Abdâlin bu nefesi de işte o bahardandır. Canda ve gönülde bu nefes yüzünden yüzlerce güzel şeyler biter.
  • فعل باران بهاری با درخت ** آید از انفاسشان در نیک بخت‌‌
  • Onların nefesleri, talihli kişilere bahar yağmurlarının ağaca yaptığı tesiri yapar.
  • گر درخت خشک باشد در مکان ** عیب آن از باد جان افزا مدان‌‌
  • Fakat bir yerde kuru bir ağaç bulunsa cana can katan rüzgârı ayıplama!
  • باد کار خویش کرد و بروزید ** آن که جانی داشت بر جانش گزید 2045
  • Rüzgâr, işini yaptı, esti. Canı olan da, rüzgârın tesirini candan kabul etti.
  • در معنی این حدیث که اغتنموا برد الربیع الی آخره‌‌
  • “ Bahar serinliğini ganimet bilip istifade edin. Çünkü o, ağaçlarınıza ne yaparsa bedenlerinize de onu yapar v.s hadisinin manası
  • گفت پیغمبر ز سرمای بهار ** تن مپوشانید یاران زینهار
  • Peygamber, “Dostlar, bahar serinliğinden sakın vücudunuzu örtmeyin.
  • ز آن که با جان شما آن می‌‌کند ** کان بهاران با درختان می‌‌کند
  • Çünkü bahar rüzgârı, ağaçlara nasıl tesir ederse sizin hayatınıza da öyle tesir eder.
  • لیک بگریزید از سرد خزان ** کان کند کاو کرد با باغ و رزان‌‌
  • Fakat güz serinliğinden kaçının. Çünkü o, bağa ve çubuklara ne yaparsa sizin vücudunuza da onu yapar “dedi.
  • راویان این را به ظاهر برده‌‌اند ** هم بر آن صورت قناعت کرده‌‌اند
  • Bu hadisi rivayet edenler, zahirî manasını vermişler ve yalnız zahirî manasıyla kanaat etmişlerdir.
  • بی‌‌خبر بودند از جان آن گروه ** کوه را دیده ندیده کان بکوه‌‌ 2050
  • Onların halden haberleri yoktur. Dağı görmüşler de dağdaki madeni görmemişlerdir.