English    Türkçe    فارسی   

2
3-27

  • چون ضیاء الحق حسام الدین عنان ** باز گردانید ز اوج آسمان‏
  • Hak Ziyası Hüsamettin, göğün yücesinden tekrar dizgin çevirince yine Mesnevi’ye başlandı.
  • چون به معراج حقایق رفته بود ** بی‏بهارش غنچه‏ها نشکفته بود
  • Hakikatler miracına gitmişti, o yüzden onun baharı olmadığı cihetle koncalar açılmamıştı.
  • چون ز دریا سوی ساحل باز گشت ** چنگ شعر مثنوی با ساز گشت‏ 5
  • Denizden tekrar kıyıya dönünce Mesnevi şiirinin çengi de düzeldi, çalınmaya başlandı.
  • مثنوی که صیقل ارواح بود ** باز گشتش روز استفتاح بود
  • Ruhların cilâsı olan Mesnevi’ye, yeniden recebin on beşinci günü başlandı.
  • مطلع تاریخ این سودا و سود ** سال اندر ششصد و شصت و دو بود
  • Bu alışverişe başlayış tarihi, (Hicri) 662 tarihiydi.
  • بلبلی ز ینجا برفت و باز گشت ** بهر صید این معانی باز گشت‏
  • Bir bülbül buradan uçup gitti, dönüp yine geri geldi. Bu manaları anlamak için doğanlaştı.
  • ساعد شه مسکن این باز باد ** تا ابد بر خلق این در باز باد
  • Bu doğanın konağı, padişahın kolu olsun; bu kapı, halka ebediyen açık kalsın.
  • آفت این در هوا و شهوت است ** ور نه اینجا شربت اندر شربت است‏ 10
  • Bu kapının afeti, heva ve şehvettir. Yoksa burada daima şerbetler içilir durur.
  • این دهان بر بند تا بینی عیان ** چشم بند آن جهان حلق و دهان‏
  • Bu ağzı kapa da o âlemi gör. O âleme gözbağı, boğaz ve ağızdır.
  • ای دهان تو خود دهانه‌ای دوزخی ** وی جهان تو بر مثال برزخی
  • Ey ağız, sen esasen cehennemin bir alevisin! Ey cihan, sen zaten bir berzaha benzersin!
  • نور باقی پهلوی دنیای دون ** شیر صافی پهلوی جوهای خون‏
  • Baki nur, aşağılık dünyanın ardındadır. Saf süt, kan nehirlerinin ardındadır.
  • چون در او گامی زنی بی‏احتیاط ** شیر تو خون می‏شود از اختلاط
  • Oraya ihtiyarsız bir attın mı sütün karışır, kan haline gelir.
  • یک قدم زد آدم اندر ذوق نفس ** شد فراق صدر جنت طوق نفس‏ 15
  • Âdem peygamber, nefis zevkine bir adım attı, cennetin başköşesinden ayrılma zinciri, boğazına geçti.
  • همچو دیو از وی فرشته می‏گریخت ** بهر نانی چند آب چشم ریخت‏
  • Melek, Şeytandan kaçar gibi ondan kaçmaya başladı. Bir lokma ekmek için ne kadar gözyaşı döktü.
  • گر چه یک مو بد گنه کاو جسته بود ** لیک آن مو در دو دیده رسته بود
  • Gerçi cüret ettiği suç bir kıl kadardı. Fakat o kıl iki gözde bitmişti.
  • بود آدم دیده‏ی نور قدیم ** موی در دیده بود کوه عظیم‏
  • Âdem, kadim nur’un gözüydü. Gözde kıl, büyük bir dağ kesilir.
  • گر در آن آدم بکردی مشورت ** در پشیمانی نگفتی معذرت‏
  • Eğer Âdem, o hususta meşverette bulunsaydı pişman olup özürler serdetmezdi.
  • ز آن که با عقلی چو عقلی جفت شد ** مانع بد فعلی و بد گفت شد 20
  • Çünkü bir akıl, başka bir akılla birleşti mi; kötü işe, kötü söze mani olur.
  • نفس با نفس دگر چون یار شد ** عقل جزوی عاطل و بی‏کار شد
  • Fakat nefis, başka bir nefisle dost olursa cüzi akıl muattal olur, bir işe yaramaz.
  • چون ز تنهایی تو نومیدی شوی ** زیر سایه‏ی یار خورشیدی شوی‏
  • Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin gölgesi altına gir.
  • رو بجو یار خدایی را تو زود ** چون چنان کردی خدا یار تو بود
  • Yürü, tez bir Allah dostu ara. Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur.
  • آن که در خلوت نظر بر دوخته ست ** آخر آن را هم ز یار آموخته ست‏
  • Halvette oturup gözünü yuman da bunu yine dosttan öğrenmiştir.
  • خلوت از اغیار باید نه ز یار ** پوستین بهر دی آمد نه بهار 25
  • Ağyardan halvet etmek gerek, yardan değil. Kürk, kışın işe yarar, baharın değil.
  • عقل با عقل دگر دو تا شود ** نور افزون گشت و ره پیدا شود
  • Akıl başka bir akılla birleşti mi nur artar, yol meydana çıkar.
  • نفس با نفس دگر خندان شود ** ظلمت افزون گشت و ره پنهان شود
  • Fakat nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse karanlık çoğalır, yol gizlenir.