-
یا نویسد کاتبی بر کاغذی ** کاتب و خط خوانم و من ابجدی
- Yahut bir kâtip, kâğıdın üstüne “Ben kâtibim, yazı okuyabilirim, yüce bir kişiyim” diye yazsa,
-
این نوشته گر چه خود دعوی بود ** هم نوشته شاهد معنی بود 3585
- Bu yazı filvaki dâvadır ama yazılan şeyde dâvanın doğruluğuna şahittir.
-
یا بگوید صوفیی دیدی تو دوش ** در میان خواب سجاده به دوش
- Yahut da bir sofi “Dün akşam rüyada birisini gördün ya… Hani omuzun da seccade vardı.
-
من بدم آن و آن چه گفتم خواب در ** با تو اندر خواب در شرح نظر
- İşte o benim. Rüyada sana nazardaki feyizleri anlatmıştım.
-
گوش کن چون حلقه اندر گوش کن ** آن سخن را پیشوای هوش کن
- Onları kulağına küpe et. O sözü aklına rehber yap, sözlere uy” dese,
-
چون ترا یاد آید آن خواب این سخن ** معجز نو باشد و زر کهن
- Bu söz, sana rüyayı hatırlatır. Yeni bir mucize, eski bir altındır.
-
گر چه دعوی مینماید این ولی ** جان صاحب واقعه گوید بلی 3590
- Bu söz, dâva gibi görünür ama rüyayı görenin ruhu” Evet” der. Tasdik eder.
-
پس چو حکمت ضالهی مومن بود ** آن ز هر که بشنود موقن بود
- Hikmet, müminin kaybolmuş malı olduğundan kimden duysa inanır, kabul eder.
-
چون که خود را پیش او یابد فقط ** چون بود شک چون کند او را غلط
- Fakat kendisini hikmetin yanında bulursa nasıl şüphe edebilir. Nasıl yanılabilir?
-
تشنهای را چون بگویی تو شتاب ** در قدح آب است بستان زود آب
- Susuz birisine “ Acele et, çabuk, kadehteki suyu al iç” desen,
-
هیچ گوید تشنه کاین دعوی است رو ** از برم ای مدعی مهجور شو
- Susuz, “Bu bir dâvadan ibaret. Yürü ey davacı benden uzaklaş”
-
یا گواه و حجتی بنما که این ** جنس آب است و از آن ماء معین 3595
- Yahut “Kadehtekinin su, o içilen güzel, berrak su olduğuna dair bana bir delil göster!” der mi?
-
یا به طفل شیر مادر بانگ زد ** که بیا من مادرم هان ای ولد
- Ana, süt emer çocuğuna “Gel yavrum, süt em, ben senin ananım” dese,
-
طفل گوید مادرا حجت بیار ** تا که با شیرت بگیرم من قرار
- Çocuk “Ana, sütünü emersem karnım doyacak mı bir delil göster!” der mi?
-
در دل هر امتی کز حق مزه ست ** روی و آواز پیمبر معجزه ست
- Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.
-
چون پیمبر از برون بانگی زند ** جان امت در درون سجده کند
- Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.
-
ز انکه جنس بانگ او اندر جهان ** از کسی نشنیده باشد گوش جان 3600
- Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır.
-
آن غریب از ذوق آواز غریب ** از زبان حق شنود انی قریب
- O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’a yaklaşır.
-
سجده کردن یحیی علیه السلام در شکم مادر مسیح را علیه السلام
- Yahya aleyhisselâm’ın, anasının karnındayken İsa aleyhisselâm’a secde etmesi
-
مادر یحیی به مریم در نهفت ** پیشتر از وضع حمل خویش گفت
- Yahya’nın anası, Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki:
-
که یقین دیدم درون تو شهی است ** کاو اولو العزم و رسول آگهی است
- “Karnında bir padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu yakinen gördüm.
-
چون برابر اوفتادم با تو من ** کرد سجده حمل من اندر زمن
- Sana rastlayınca karnımda ki çocuğum hemen secdeye vardı.
-
این جنین مر آن جنین را سجده کرد ** کز سجودش در تنم افتاد درد 3605
- Karnımdaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden bedenime titreme düştü”
-
گفت مریم من درون خویش هم ** سجدهای دیدم از این طفل شکم
- Meryem de “Ben de karnımdaki çocuğun secde ettiğini hissettim” dedi.
-
اشکال آوردن بر این قصه
- Buna karşı şüphe
-
ابلهان گویند کاین افسانه را ** خط بکش زیرا دروغ است و خطا
- Ahmaklar derler ki: “Bırak şu masalı. Yalan, yanlış.
-
ز انکه مریم وقت وضع حمل خویش ** بود از بیگانه دور و هم ز خویش
- Meryem, doğuracağı zaman yabancıdan da uzaktı, akrabadan da.