-
این طلب همچون خروسی در صیاح ** میزند نعره که میآید صباح
- Bu istek, horoz gibi “Sabah geliyor” diye nara atarak müjdeler verir.
-
گرچه آلت نیستت تو میطلب ** نیست آلت حاجت اندر راه رب 1445
- Âletin yoksa bile iste ara… Allah yolunda âlete ihtiyaç yoktur.
-
هر که را بینی طلبکار ای پسر ** یار او شو پیش او انداز سر
- Oğul, kimi arayıcı görürsen ona dost ol, önünde baş indir.
-
کز جوار طالبان طالب شوی ** وز ظلال غالبان غالب شوی
- De isteklilerin civarında sen de istekli ol… Galiplerin sayesinde sen de galebe et!
-
گر یکی موری سلیمانی بجست ** منگر اندر جستن او سست سست
- Karınca Süleymanlık dilerse onun bu dileğini hor görme, himmetine bak!
-
هرچه داری تو ز مال و پیشهای ** نه طلب بود اول و اندیشهای
- Elinde mala, sanat ve hünere dair ne varsa önce onu istemez, düşünmez miydin, ona bu sayede nail olmadın mı?
-
حکایت آن شخص کی در عهد داود شب و روز دعا میکرد کی مرا روزی حلال ده بی رنج
- Davut aleyhisselâm zamanında bir adamın gece gündüz “Yarabbi, bana eziyetsiz ve helâl rızık ver” diye dua etmesi
-
آن یکی در عهد داوود نبی ** نزد هر دانا و پیش هر غبی 1450
- Birisi, Davut Peygamber zamanında her akıllı ve ahmak adamın yanında,
-
این دعا میکرد دایم کای خدا ** ثروتی بی رنج روزی کن مرا
- Daima şöyle dua edip dururdu. “Yarabbi, bana zahmetsiz, eziyetsiz bir rızık bir servet ver.
-
چون مرا تو آفریدی کاهلی ** زخمخواری سستجنبی منبلی
- Beni tembel, hor, hakir, ağır ve miskin yaratan sensin.
-
بر خران پشتریش بیمراد ** بار اسپان و استران نتوان نهاد
- Zayıf ve sırtı yaralı eşeklere, atlarla katırlara yüklenen yük yüklenemez ki.
-
کاهلم چون آفریدی ای ملی ** روزیم ده هم ز راه کاهلی
- Yarabbi, mademki beni tembel yarattın, rızkımı da tembelliğime bakarak ben çalışmadan ver.
-
کاهلم من سایهی خسپم در وجود ** خفتم اندر سایهی این فضل و جود 1455
- Yarabbi, ben tembelim varlık gölgesine yıkılmış, yatmışım. Bu ihsan ve cömertlik gölgesinde uyuyorum.
-
کاهلان و سایهخسپان را مگر ** روزیی بنوشتهای نوعی دگر
- Tembellerle gölgelikte uyuyanlara da elbette başka çeşitte bir rızık vermişsindir.
-
هر که را پایست جوید روزیی ** هر که را پا نیست کن دلسوزیی
- Ayağı olan rızık arar, ayağı olmayansa yanıp yakılır, durur.
-
رزق را میران به سوی آن حزین ** ابر را باران به سوی هر زمین
- O hüzün sahibinin rızkını da ayağına götür, bulutu yeryüzüne doğru sür!
-
چون زمین را پا نباشد جود تو ** ابر را راند به سوی او دوتو
- Yeryüzünün ayağı olmadığından cömertliğin, bulutu ona doğru iki kat sürüp durmakta.
-
طفل را چون پا نباشد مادرش ** آید و ریزد وظیفه بر سرش 1460
- Çocuğun ayağı olmadığı için anası gelir, çocuğun başına nimet ve ihsanlarını yağdırır.
-
روزیی خواهم بناگه بی تعب ** که ندارم من ز کوشش جز طلب
- Yarabbi, senden zahmetsiz, eziyetsiz ve ummadığım bir rızık istiyorum. Zaten istemek den başka bir şeye çalıştığım nerede ki?”
-
مدت بسیار میکرد این دعا ** روز تا شب شب همه شب تا ضحی
- Birçok zaman gündüzleri geceye, geceleri ta kuşluk çağına kadar bu duayı eder dururdu.
-
خلق میخندید بر گفتار او ** بر طمعخامی و بر بیگار او
- Halk, onun sözlerine, ham tamahına, bu çalışıp çabalamasına gülerdi.
-
که چه میگوید عجب این سستریش ** یا کسی دادست بنگ بیهشیش
- Derlerdi ki “ Bu sersem ne söylüyor, yoksa birisi buna esrar mı yutturdu da aklını aldı.
-
راه روزی کسب و رنجست و تعب ** هر کسی را پیشهای داد و طلب 1465
- Rızık, kazançla, zahmet ve meşakkatle elde edilir. Herkes bir sanat, bir iş tutturmuş, rızkını öyle elde eder.
-
اطلبوا الارزاق فی اسبابها ** ادخلو الاوطان من ابوابها
- Rızıkları, sebeplerine yapışarak elde edin... Evlere kapılarından girin denmiştir.
-
شاه و سلطان و رسول حق کنون ** هست داود نبی ذو فنون
- Şimdiki zamanda Allah elçisi, padişah ve sultan, hünerlere sahip olan Davut Peygamber’dir.
-
با چنان عزی و نازی کاندروست ** که گزیدستش عنایتهای دوست
- Yine de bu kadar yüceliğe, bu kadar naz ü naime sahip olduğu, dostun inayetleri onu seçmiş olduğu halde çalışıyor.