English    Türkçe    فارسی   

3
2531-2555

  • عقل دفترها کند یکسر سیاه ** عقل عقل آفاق دارد پر ز ماه
  • Akıl, defterleri baştanbaşa karalar durur. Aklın aklıysa bütün âlemi ayla, doldurur, nurlandırır.
  • از سیاهی و سپیدی فارغست ** نور ماهش بر دل و جان بازغست
  • O, karadan da kurtulmuştur, aktan da. Onun ayının nuru, gönle de yayılmıştır, sana da.
  • این سیاه و این سپید ار قدر یافت ** زان شب قدرست کاختروار تافت
  • Cüz’i akıl bu karayla akı, yine kadirden, bir yıldız gibi parlayıp âlemi aydınlatan Kadir gecesinden elde etmiştir.
  • قیمت همیان و کیسه از زرست ** بی ز زر همیان و کیسه ابترست
  • Keseyle dağarcığın değeri altındadır. İçinde altın olmayan keseyle dağarcığın ne kıymeti var?
  • همچنانک قدر تن از جان بود ** قدر جان از پرتو جانان بود 2535
  • Nitekim tenin değeri de canla, fakat canın değeri de cananın ışığıyladır.
  • گر بدی جان زنده بی پرتو کنون ** هیچ گفتی کافران را میتون
  • Can, ışıksız diri olsaydı hiç kâfirlere “Ölü” denir miydi?
  • هین بگو که ناطقه جو می‌کند ** تا به قرنی بعد ما آبی رسد
  • Kendine gel, söyle, söyle ki söyleme kabiliyeti bizden sonraki zamanlarda aksın diye ırmak yolunu kazmakta.
  • گرچه هر قرنی سخن‌آری بود ** لیک گفت سالفان یاری بود
  • Her devirde söz söyleyen bulunur; bulunur ama geçmişlerin sözleri daha faydalıdır.
  • نه که هم توریت و انجیل و زبور ** شد گواه صدق قرآن ای شکور
  • Ey şükreden kişi, Tevrat, İncil ve Zebur, Kur’an’ın doğruluğuna şahadet etmedi mi?
  • روزی بی‌رنج جو و بی‌حساب ** کز بهشتت آورد جبریل سیب 2540
  • Zahmetsiz ve sayıya gelmez bir rızık ara da Cebrail sana cennetten elma getirsin.
  • بلک رزقی از خداوند بهشت ** بی‌صداع باغبان بی رنج کشت
  • Hatta bahçıvanın lâflarıyla başın ağrımadan ekmek zahmetine düşmeden cennetin sahibinden rızıklanasın.
  • زانک نفع نان در آن نان داد اوست ** بدهدت آن نفع بی توسیط پوست
  • Çünkü ekmekteki fayda ve lezzet, Allah ihsanıdır. Dilerse sana o faydalı kabuğu, yani ekmeği vasıta etmeksizin de verir.
  • ذوق پنهان نقش نان چون سفره‌ایست ** نان بی سفره ولی را بهره‌ایست
  • Ekmeğin sureti, ekmekteki faydaya, zevk ve lezzete bir sofradır. Fakat sofrasız ekmek yemek, velinin harcıdır.
  • رزق جانی کی بری با سعی و جست ** جز به عدل شیخ کو داود تست
  • Can rızkını senin Davud’un olan şeyhin himmeti olmadıkça nasıl olur da çalışıp çabalamayla elde edebilirsin?
  • نفس چون با شیخ بیند کام تو ** از بن دندان شود او رام تو 2545
  • Nefis şeyhle adım attığını, ona uyduğunu görürse zorla sana râm olur.
  • صاحب آن گاو رام آنگاه شد ** کز دم داود او آگاه شد
  • Öküz sahibi de Davud’un sözünü anlayınca râm oldu.
  • عقل گاهی غالب آید در شکار ** برسگ نفست که باشد شیخ یار
  • Şeyh sana dost oldu mu avda aklın, köpek nefse galip olur.
  • نفس اژدرهاست با صد زور و فن ** روی شیخ او را زمرد دیده کن
  • Nefis, yüzlerce hile, Hud’a sahibi bir ejderhadır. Fakat şeyhin yüzü, o ejderhanın gözüne karşı tutulan bir zümrüttür.
  • گر تو صاحب گاو را خواهی زبون ** چون خران سیخش کن آن سو ای حرون
  • Öküz sahibini zebun etmek istersen onu eşekler gibi bizle, o tarafa sür be hoyrat adam!
  • چون به نزدیک ولی الله شود ** آن زبان صد گزش کوته شود 2550
  • Nefis, Allah velisine, yaklaşırsa dili yüz arşın kısalır.
  • صد زبان و هر زبانش صد لغت ** زرق و دستانش نیاید در صفت
  • Onun yüz dili vardır, her dilinde yüz lûgat, hilesi, riyası anlatılamaz ki!
  • مدعی گاو نفس آمد فصیح ** صد هزاران حجت آرد ناصحیح
  • Öküz nefsi dâva eden fasih sözler söyledi, yüz binlerce doğru olmayan delil getirdi.
  • شهر را بفریبد الا شاه را ** ره نتاند زد شه آگاه را
  • Bütün şehri kandırdı, yalnız padişahı kandıramadı, o her şeyi bilen padişahın yolunu vuramadı!
  • نفس را تسبیح و مصحف در یمین ** خنجر و شمشیر اندر آستین
  • Nefsin sağ elinde tespih ve Kur’an vardır ama yerinde de hançer ve kılıç gizlidir.
  • مصحف و سالوس او باور مکن ** خویش با او هم‌سر و هم‌سر مکن 2555
  • Onun mushafına, onun riyasına kanma… Kendini onunla sırdaş, haldaş yapma!