English    Türkçe    فارسی   

4
2901-2925

  • وآن نظرهایی که آن افسرده نیست ** جز رونده و جز درنده‌ی پرده نیست
  • Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür.
  • آنچ در ده سال خواهد آمدن ** این زمان بیند به چشم خویشتن
  • Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
  • هم‌چنین هر کس به اندازه‌ی نظر ** غیب و مستقبل ببیند خیر وشر
  • Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de.
  • چونک سد پیش و سد پس نماند ** شد گذاره چشم و لوح غیب خواند
  • Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.
  • چون نظر پس کرد تا بدو وجود ** ماجرا و آغاز هستی رو نمود 2905
  • Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür!
  • بحث املاک زمین با کبریا ** در خلیفه کردن بابای ما
  • Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür.
  • چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
  • Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
  • پس ز پس می‌بیند او تا اصل اصل ** پیش می‌بیند عیان تا روز فصل
  • Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
  • هر کسی اندازه‌ی روشن‌دلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
  • Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
  • هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید 2910
  • Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür.
  • گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
  • Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
  • قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
  • واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
  • Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
  • نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
  • Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
  • لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را 2915
  • Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker.
  • نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا می‌نهد
  • Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
  • بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
  • Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
  • پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
  • Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
  • رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
  • Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
  • چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان 2920
  • Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler.
  • وحی کردن حق به موسی علیه‌السلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست می‌دارم
  • Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
  • گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست می‌دارم ترا
  • Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
  • گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
  • Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
  • گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
  • Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
  • خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
  • Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
  • مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند 2925
  • Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur.