-
صد عنایت کردم و صد رابطه ** تا ببیند لطف من بیواسطه
- Yüzlerce inayetlerde bulundum, yüzlerce alâkalar yarattım, bu suretle benim lûtfumu vasıtasız olarak görsün dedim.
-
تا نباشد از سبب در کشمکش ** تا بود هر استعانت از منش 4840
- Görsün de sebep yüzünden savaşlara, çekişmelere düşmesin; her yardımı, ancak benden beklesin.
-
ورنه تا خود هیچ عذری نبودش ** شکوتی نبود ز هر یار بدش
- Bana karşı hiçbir özrü olmasın, her kötü dosttan şikâyetlenmesin dedim.
-
این حضانه دید با صد رابطه ** که بپروردم ورا بیواسطه
- Bu yüzlerce alâkayla beslenmeyi, yetişmeyi gördü. Onu vasıtasız olarak nasıl besledim, anladı, bildi.
-
شکر او آن بود ای بندهی جلیل ** که شد او نمرود و سوزندهی خلیل
- Ey ulu Tanrı'nın kulu, buna karşılık şükrane olarak Nemrut oldu, Halil'i yakmaya kalkıştı.
-
همچنان کین شاهزاده شکر شاه ** کرد استکبار و استکثار جاه
- Nitekim bu şehzade de padişaha şükran olarak ululandı, mevkiinin daha yücelmesini istedi.
-
که چرا من تابع غیری شوم ** چونک صاحب ملک و اقبال نوم 4845
- Ben neden başkasına tâbi olayım? Benim de bir ülkem var, ben de yeni bir ikbale sahibim dedi.
-
لطفهای شه که ذکر آن گذشت ** از تجبر بر دلش پوشیده گشت
- Evvelce anlattığımız gibi, padişahtan görmüş olduğu lütuf lan, ululandığı için gönlünde örtüldü gitti.
-
همچنان نمرود آن الطاف را ** زیر پا بنهاد از جهل و عمی
- Nemrut da bunun gibi bilgisizlik ve körlük yüzünden o lûtufları ayağının altına aldı.
-
این زمان کافر شد و ره میزند ** کبر و دعوی خدایی میکند
- Şimdi kâfir odu, yol kesmekte. Ululanmada, Tanrılık dâvasına kalkışmada.
-
رفته سوی آسمان با جلال ** با سه کرکس تا کند با من قتال
- Üç gerges kuşuna uymuş, yüce göklere çıkmaya, benimle savaşıp vuruşmaya girişti.
-
صد هزاران طفل بیتلویم را ** کشته تا یابد وی ابراهیم را 4850
- İbrahim'i bulup öldürmek için yüz binlerce suçsuz çocuğu öldürttü.
-
که منجم گفته کاندر حکم سال ** زاد خواهد دشمنی بهر قتال
- Çünkü müneccim, yıl talihine bakmış, seninle savaşacak bir düşman doğacak.
-
هین بکن در دفع آن خصم احتیاط ** هر که میزایید میکشت از خباط
- Kendine gel, o düşmanı defetmek için ihtiyatlı davran demişti. O yalan yanlış, kim olursa olsun her doğanı öldürüyordu.
-
کوری او رست طفل وحی کش ** ماند خونهای دگر در گردنش
- Onun gördüğü, vahyi getirecek çocuğu yetiştirdi. Başkalarının kanları, boynunda kaldı.
-
از پدر یابید آن ملک ای عجب ** تا غرورش داد ظلمات نسب
- Acaba o saltanatı babadan mı bulmuştu da gururu, kendisini soy sop karanlıklarına daldırdı?
-
دیگران را گر ام و اب شد حجاب ** او ز ما یابید گوهرها به جیب 4855
- Başkalarına ana, baba perde kesilir. Fakat o, yeninde, yakasında bulunan mücevherleri bizden buldu.
-
گرگ درندهست نفس بد یقین ** چه بهانه مینهی بر هر قرین
- Şüphe yok ki kötü bir arkadaş olan nafis, yırtıcı bir kurttur. Sen ona bak, ne diye her arkadaşa bahane bulup duruyorsun?
-
در ضلالت هست صد کل را کله ** نفس زشت کفرناک پر سفه
- Sapıklık âleminde her kele bir külah vardır. Çirkin kâfir ve işi gücü pislikten ibaret nefis diyorum ya.
-
زین سبب میگویم این بندهی فقیر ** سلسله از گردن سگ برمگیر
- Ey yoksul, bunun için diyorum işte. Köpeğin boynundan tasmayı çözme.
-
گر معلم گشت این سگ هم سگست ** باش ذلت نفسه کو بدرگست
- Bu köpek, terbiye edilse bile yine köpektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana" hükmüne uy, o, kötü damarlıdır.
-
فرض میآری به جا گر طایفی ** بر سهیلی چون ادیم طایفی 4860
- Taif sahtiyanı gibi bir Süheyl yıldızının etrafında döner dolaşırsan farzı yerine getirmiş olursun,
-
تا سهیلت وا خرد از شر پوست ** تا شوی چون موزهای همپای دوست
- Nihayet Süheyl yıldızı, onu deri şerrinden kurtarır. Bu suretle de sevgilinin ayağına giydiği çediğe dönersin.
-
جمله قرآن شرح خبث نفسهاست ** بنگر اندر مصحف آن چشمت کجاست
- Bütün Kur'an, nefsin kötülüklerini anlatmadadır. Mushafa bak da, gör, fakat sende o göz nerde?
-
ذکر نفس عادیان کالت بیافت ** در قتال انبیا مو میشکافت
- Vesile bulup da peygamberle savaşmada kılı kırka yaran aşağılık kişileri anlatıp durmadadır.