-
گرگ از آهو چو زاید کودکی ** هست در گرگیش و آهویی شکی
- Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt yahut ceylân oluşunda şüphe edilir.
-
تو گیاه و استخوان پیشش بریز ** تا کدامین سو کند او گام تیز
- Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek?
-
گر به سوی استخوان آید سگ است ** ور گیا خواهد یقین آهو رگ است
- Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.
-
قهر و لطفی جفت شد با همدگر ** زاد از این هر دو جهانی خیر و شر 2680
- Kahırla lütuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu.
-
تو گیاه و استخوان را عرضه کن ** قوت نفس و قوت جان را عرضه کن
- Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
-
گر غذای نفس جوید ابتر است ** ور غذای روح خواهد سرور است
- Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
-
گر کند او خدمت تن هست خر ** ور رود در بحر جان یابد گهر
- Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
-
گر چه این دو مختلف خیر و شراند ** لیک این هر دو به یک کار اندراند
- Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
-
انبیا طاعات عرضه میکنند ** دشمنان شهوات عرضه میکنند 2685
- Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini.
-
نیک را چون بد کنم یزدان نیام ** داعیم من خالق ایشان نیام
- Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil!
-
خوب را من زشت سازم رب نهام ** زشت را و خوب را آیینهام
- Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Güzele çirkine bir aynayım.
-
سوخت هندو آینه از درد را ** کاین سیه رو مینماید مرد را
- Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı.
-
او مرا غماز کرد و راست گو ** تا بگویم زشت کو و خوب کو
- O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir, güzel kim? Söyleyeyim diye o, beni doğru sözlü etti.
-
من گواهم بر گوا زندان کجاست ** اهل زندان نیستم ایزد گواست 2690
- Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede görülmüş? Zindan ehli değilim. Tanrı şahidimdir.
-
هر کجا بینم نهال میوهدار ** تربیتها میکنم من دایهوار
- Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm.
-
هر کجا بینم درخت تلخ و خشک ** میبرم تا وارهد از پشک مشک
- Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim.
-
خشک گوید باغبان را کای فتی ** مر مرا چه میبری سر بیخطا
- Kuru ağaç, bahçıvana “Yiğit, suçsuz, günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.
-
باغبان گوید خمش ای زشت خو ** بس نباشد خشکی تو جرم تو
- Bahçıvan der ki: “Sus, kötü huylu. Kuruluğun suç olarak yetmez mi?”
-
خشک گوید راستم من کژ نیام ** تو چرا بیجرم میبری پیم 2695
- Kuru ağaç “Ben doğruyum, eğri değil. Niçin suçum yokken beni kesiyorsun der?” der.
-
باغبان گوید اگر مسعودیای ** کاشکی کژ بودیای تر بودیای
- Bahçıvan der ki: “Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın, fakat yaş olsaydın!
-
جاذب آب حیاتی گشتهای ** اندر آب زندگی آغشتیای
- Öyle olsaydın Âbıhayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun.
-
تخم تو بد بوده است و اصل تو ** با درخت خوش نبوده وصل تو
- Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş, güzel bir ağaca ulaşamamışsın.
-
شاخ تلخ ار با خوشی وصلت کند ** آن خوشی اندر نهادش بر زند
- Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü ağacın tabiatını da güzelleştirir.”
-
عنف کردن معاویه با ابلیس
- Muaviye’nin Şeytan’a kızıp sert muamelede bulunması
-
گفت امیر ای راه زن حجت مگو ** مر ترا ره نیست در من ره مجو 2700
- Emîr, Şeytana dedi ki: “Ey yol vurucu, delil getirme. Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama.
-
ره زنی و من غریب و تاجرم ** هر لباساتی که آری کی خرم
- Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tacirim. Getirdiğin her elbiseyi nasıl alabilirim?
-
گرد رخت من مگرد از کافری ** تو نه ای رخت کسی را مشتری
- Kâfirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma. Sen hiç kimsenin malına müşteri değilsin.
-
مشتری نبود کسی را راه زن ** ور نماید مشتری مکر است و فن
- Dolandırıcı müşteri olamaz. Müşteri gibi görünse bile bu, hileden, düzenden ibarettir.
-
تا چه دارد این حسود اندر کدو ** ای خدا فریاد ما را زین عدو
- Kim bilir, bu hasetçinin kabağında ne var? Tanrı, bu düşmanın elinden bizi kurtar, feryadımıza yetiş!
-
گر یکی فصلی دگر در من دمد ** در رباید از من این ره زن نمد 2705
- Bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha afsunlarsa bu hırsız, hırkamı kaptı gitti!
-
نالیدن معاویه به حضرت حق تعالی از ابلیس و نصرت خواستن
- BASLIK YOK
-
این حدیثش همچو دود است ای اله ** دست گیر ار نه گلیمم شد سیاه
- Onun bu sözü duman gibidir. Ey Tanrı, elimi tut, yoksa kilimim elden gider.
-
من به حجت بر نیایم با بلیس ** کاوست فتنهی هر شریف و هر خسیس
- Bir delil getirmekle İblis’e üst olamam. Çünkü o, her yüce, her aşağılık kişinin fitnecisi, imtihancısıdır.
-
آدمی که علم الاسما بک است ** در تک چون برق این سگ بیتک است
- “Allemel esma” ya bey olan Âdem bile bu köpeğin yıldırım gibi koşuşuna karşı yaya kalmıştır.
-
از بهشت انداختش بر روی خاک ** چون سمک در شست او شد از سماک
- Şeytan, onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır. Âdem bile Simâk burcundayken balık gibi onun oltasına düşmüş,
-
نوحهی إنا ظلمنا میزدی ** نیست دستان و فسونش را حدی 2710
- “Rabbenâ, zalemnâ” diye ağlayıp feryat etmiştir. Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur.
-
اندرون هر حدیث او شر است ** صد هزاران سحر در وی مضمر است
- Onun her sözünde bir şey vardır, her sözünde yüz binlerce sihir gizlidir.
-
مردی مردان ببندد در نفس ** در زن و در مرد افروزد هوس
- Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar; kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır.
-
ای بلیس خلق سوز فتنه جو ** بر چیام بیدار کردی راست گو
- Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın? Doğruyu söyle!
-
باز تقریر ابلیس تلبیس خود را
- BASLIK YOK
-
گفت هر مردی که باشد بد گمان ** نشنود او راست را با صد نشان
- Şeytan, “Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez.
-
هر درونی که خیالاندیش شد ** چون دلیل آری خیالش بیش شد 2715
- Bir gönül, hayale düştü mü delil getirsen bile hayali artar.
-
چون سخن دروی رود علت شود ** تیغ غازی دزد را آلت شود
- Söz, o gönülde illet haline gelir; gazinin kılıcı hırsıza âlet olur.
-
پس جواب او سکوت است و سکون ** هست با ابله سخن گفتن جنون
- Bu takdirde, öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir. Ahmakla konuşmak deliliktir.
-
تو ز من با حق چه نالی ای سلیم ** تو بنال از شر آن نفس لئیم
- Ey ahmak, benim şerrimden Tanrı’ya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan!
-
تو خوری حلوا تو را دنبل شود ** تب بگیرد طبع تو مختل شود
- Sen helva yersin, çıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur.
-
بیگنه لعنت کنی ابلیس را ** چون نبینی از خود آن تلبیس را 2720
- Sonra da İblis’e suçu yokken lânet edersin. Niçin o şeytanlığı kendinde görmezsin?
-
نیست از ابلیس از تست ای غوی ** که چو روبه سوی دنبه میدوی
- Bu, ey azgın, İblis’ten değil, sendendir. Tilki gibi kuyruk peşinde koşup durmaktasın.
-
چون که در سبزه ببینی دنبه را ** دام باشد این ندانی تو چرا
- Yeşillikte bir kuyruk gördün mü o tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun?
-
ز آن ندانی کت ز دانش دور کرد ** میل دنبه چشم و عقلت کور کرد
- Bilmiyorsun, çünkü kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti.
-
حبک الأشیاء یعمیک یصم ** نفسک السودا جنت لا تختصم
- Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder; düşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi.
-
تو گنه بر من منه کژ مژ مبین ** من ز بد بیزارم و از حرص و کین 2725
- Bana suç bulma, aykırı görme. Ben, kötülükten de bizarım, hırstan da, kinden de!
-
من بدی کردم پشیمانم هنوز ** انتظارم تا شبم آید به روز
- Bir kere kötülük ettim, hâlâ pişmanım; gecem gündüz olsun diye bekleyip duruyorum.