English    Türkçe    فارسی   

5
2685-2734

  • لیک کوته کردم آن گفتار را  ** تا ننوشد هر خسی اسرار را  2685
  • Fakat ben, bu sözü kısa kesiyorum, her aşağılık kişi, sırları duymasın diye.
  • آمدن شیخ بعد از چندین سال از بیابان به شهر غزنین و زنبیل گردانیدن به اشارت غیبی و تفرقه کردن آنچ جمع آید بر فقرا هر که را جان عز لبیکست نامه بر نامه پیک بر پیکست چنانک روزن خانه باز باشد آفتاب و ماهتاب و باران و نامه و غیره منقطع نباشد 
  • Şeyhin bunca yıldan sonra çölden Gaznenin şehrine gelip gayıptan gelen emirle zembil gezdirerek şunu bunu toplaması ve topladığını yoksullara dağıtması. Buyur kulum yüceliğini bulan cana mektup üstüne mektup gelir, haberci üstüne haberci. Evin penceresi açık olursa oradan güneş de girer, ay ışığı da, yağmur da, mektup da, başka şeyler de ve bunların ardı arası kesilmez.
  • رو به شهر آورد آن فرمان‌پذیر  ** شهر غزنین گشت از رویش منیر 
  • Şeyh, Tanrı buyruğunu kabul edip Gaznenin şehrini, yüzünün nuriyle aydınlattı.
  • از فرح خلقی به استقبال رفت  ** او در آمد از ره دزدیده تفت 
  • Bir bölük halk, ferahtan ona karşı vardılar. Fakat o, acele bilinmez bir yoldan şehre girdi.
  • جمله اعیان و مهان بر خاستند  ** قصرها از بهر او آراستند 
  • Şehrin ileri gelenleri, uluları hep birden kalkıp onun için köşkler hazırladılar.
  • گفت من از خودنمایی نامدم  ** جز به خواری و گدایی نامدم 
  • Şeyh, ben dedi, kendimi göstermeye gelmedim, ancak horluğa ve dilenciliğe geldim.
  • نیستم در عزم قال و قیل من  ** در به در گردم به کف زنبیل من  2690
  • Dedikoduda bulunmaya niyetim bile yok. Elimde zembil kapı kapı gezeceğim.
  • بنده فرمانم که امرست از خدا  ** که گدا باشم گدا باشم گدا 
  • Buyruk kuluyum, buyruk da Tanrı'dan. Ben dilencilik edeceğim, dilencilik edeceğim, dilencilik!
  • در گدایی لفظ نادر ناورم  ** جز طریق خس گدایان نسپرم 
  • Dilenirken de duyulmamış sözler söyleyecek değilim. Dilencilerin aşağılık yolundan başka bir yol yordam tutmayacağım.
  • تا شوم غرقه‌ی مذلت من تمام  ** تا سقطها بشنوم از خاص و عام 
  • Bu suretle tamamiyle alçaklığa dalayım da ileri gelenlerden de, halktan da kötü sözler duyayım.
  • امر حق جانست و من آن را تبع  ** او طمع فرمود ذل من طمع 
  • Tanrı buyruğu candır, ben ona tabiim. O, tamah hakkında "Tamah eden alçalır" buyurdu.
  • چون طمع خواهد ز من سلطان دین  ** خاک بر فرق قناعت بعد ازین  2695
  • Mademki din sultanı, benden tamahkârlık istiyor, bundan böyle kanaatin başına toprak!
  • او مذلت خواست کی عزت تنم  ** او گدایی خواست کی میری کنم 
  • O alçalmamı istiyor, ben nasıl yüceliğe savaşırım? O, dilenci olmamı diliyor, ben nasıl beylik ederim?
  • بعد ازین کد و مذلت جان من  ** بیست عباس‌اند در انبان من 
  • Bundan böyle benden yalnız dilencilik ve alçak iste. Dağarcığımda yirmi tane Abbas var benim.
  • شیخ بر می‌گشت زنبیلی به دست  ** شیء لله خواجه توفیقیت هست 
  • Şeyh, eline zembili almış, sokak sokak, kapı kapı dolaşıyor. Ağam Tanrı için bir şey ver, Hak bu hususta sana tevfik verdi mi ki? diyordu.
  • برتر از کرسی و عرش اسرار او  ** شیء لله شیء لله کار او 
  • Sırları, arştan da yüceydi, kürsüden de. Öyle olduğu halde işi gücü "Tanrı için, Tanrı için" demekti.
  • انبیا هر یک همین فن می‌زنند  ** خلق مفلس کدیه ایشان می‌کنند  2700
  • Peygamberlerin hepsi, bu çeşit hareket ederler. Halk müflistir, öyle olduğu halde onlar, halktan bir şey isterler.
  • اقرضوا الله اقرضوا الله می‌زنند  ** بازگون بر انصروا الله می‌تنند 
  • "Tanrı'ya ödünç verin, Tanrı'ya ödünç verin" derler, işi tersine yürütürler de "Tanrı'ya yardım ederseniz Tanrı da size yardım eder" derler.
  • در به در این شیخ می‌آرد نیاز  ** بر فلک صد در برای شیخ باز 
  • Bu şeyh de kapı kapı dolaşıp yalvarmadaydı. Halbuki şeyh için gökyüzünde yüzlerce kapı açıktı.
  • که آن گدایی که آن به جد می‌کرد او  ** بهر یزدان بود نه از بهر گلو 
  • O dilenciliği boğazı için değil, Tanrı için yapıyordu. Bu işe iyice sarılmıştı.
  • ور بکردی نیز از بهر گلو  ** آن گلو از نور حق دارد غلو 
  • Hattâ boğazı için bile dilense ne çıkar? O boğaz, Tanrı nuriyle dopdoluydu.
  • در حق او خورد نان و شهد و شیر  ** به ز چله وز سه روزه‌ی صد فقیر  2705
  • Onun ekmek, bal ve süt yemesi, yüz yoksulun çilesinden, üç günde bir iftar ederek oruç tutmasından daha hayırlıydı.
  • نور می‌نوشد مگو نان می‌خورد  ** لاله می‌کارد به صورت می‌چرد 
  • O, nur yer, ekmek yiyor deme. Görünüşte otlar, fakat hakikatte lâle eker.
  • چون شراری کو خورد روغن ز شمع  ** نور افزاید ز خوردش بهر جمع 
  • Kandilin yağını yiyen alev gibi o da etrafındakileri aydınlatır, onların nurunu artırır.
  • نان‌خوری را گفت حق لاتسرفوا  ** نور خوردن را نگفتست اکتفوا 
  • Tanrı, ekmek yiyene "israf etmeyin" dedi, nur yiyene "Artık kâfi" demedi.
  • آن گلوی ابتلا بد وین گلو  ** فارغ از اسراف و آمن از غلو 
  • O boğaz, iptilâ boğazıdır, buysa israftan da. emin, ileri gidişten de.
  • امر و فرمان بود نه حرص و طمع  ** آن چنان جان حرص را نبود تبع  2710
  • Şeyhin bu hale düşmesi hırsından, tamahından değildi, buyruğa uymasındandı. Öyle can hırsa, tamaha uymaz ki.
  • گر بگوید کیمیا مس را بده  ** تو به من خود را طمع نبود فره 
  • Kimya, bakıra, gel kendini tamamiyle bana ver derse bu sözü tamahından söylemez.
  • گنجهای خاک تا هفتم طبق  ** عرضه کرده بود پیش شیخ حق 
  • Tanrı, yedinci göğe kadar toprak hazinelerini Şeyhe göstermişti.
  • شیخ گفتا خالقا من عاشقم  ** گر بجویم غیر تو من فاسقم 
  • Şeyh dedi ki: Ey beni yaratan! Ben âşıkım. Senden başka bir şey dilersem kötü kişi olayım.
  • هشت جنت گر در آرم در نظر  ** ور کنم خدمت من از خوف سقر 
  • Sekiz cennet gözüme görünür, yahut sana cehennem korkusundan hizmet edersem,
  • مومنی باشم سلامت‌جوی من  ** زانک این هر دو بود حظ بدن  2715
  • Ancak kendi selâmetini arıyan bir inanmış kul olurum. Çünkü cennet de bedene aittir, cehennem de.
  • عاشقی کز عشق یزدان خورد قوت  ** صد بدن پیشش نیرزد تره‌توت 
  • Bir âşık, Tanrı aşkıyle gıdalanırsa yüzlerce beden, onca bir gazel yaprağına değmez.
  • وین بدن که دارد آن شیخ فطن  ** چیز دگر گشت کم خوانش بدن 
  • O ulu Şeyhin bedeni de başka bir şey oldu, artık ona pek beden deme.
  • عاشق عشق خدا وانگاه مزد  ** جبرئیل متمن وانگاه دزد 
  • Hem Tanrı âşıkı olmak, hem de ücret istemek olur mu? Emniyet sahibi Cebrail, hiç hırsızlık eder mi?
  • عاشق آن لیلی کور و کبود  ** ملک عالم پیش او یک تره بود 
  • O yaslı leylânın âşıkına bile bu âlem saltanatı bir zerre göründü.
  • پیش او یکسان شده بد خاک و زر  ** زر چه باشد که نبد جان را خطر  2720
  • Önce toprakla altın birdi. Altın da nedir? Canını bile tehlikeden esirgemiyordu.
  • شیر و گرگ و دد ازو واقف شده  ** هم‌چو خویشان گرد او گرد آمده 
  • Aslan, kurt ve başka yırtıcı canavarlar bile bunu duydular, anladılar da onunla akraba gibi çevresine toplandılar.
  • کین شدست از خوی حیوان پاک پاک  ** پر ز عشق و لحم و شحمش زهرناک 
  • Çünkü o, hayvan huyundan arındı, temizlendi Aşkla doldu. Yağı, eti de zehirli bir hal aldı.
  • زهر دد باشد شکرریز خرد  ** زانک نیک نیک باشد ضد بد 
  • Aklın şekerler dökmesi, canavarlara zehir olur. Çünkü iyinin iyiliği, kötünün zıddıdır.
  • لحم عاشق را نیارد خورد دد  ** عشق معروفست پیش نیک و بد 
  • Asıkın etini canavarlar yiyemez. Aşk iyilerce de bilinir, tanınır, kötülerce de.
  • ور خورد خود فی‌المثل دام و ددش  ** گوشت عاشق زهر گردد بکشدش  2725
  • Faraza âşıkı kurt kuş yese bile eti zehir olur, yiyeni öldürür.
  • هر چه جز عشقست شد ماکول عشق  ** دو جهان یک دانه پیش نول عشق 
  • Aşktan başka ne varsa her şeyi aşk yer, yutar, iki âlem de aşk kuşunun gagası önünde bir taneden ibarettir.
  • دانه‌ای مر مرغ را هرگز خورد  ** کاهدان مر اسپ را هرگز چرد 
  • Bir tane, hiç, kuşu yiyebilir mi? Samanlık, hiç atı otlatabilir mi?
  • بندگی کن تا شوی عاشق لعل  ** بندگی کسبیست آید در عمل 
  • Kullukta bulun da belki sen de âşık olursun. Kulluk bir kazançtır ki amelle elde edilir.
  • بنده آزادی طمع دارد ز جد  ** عاشق آزادی نخواهد تا ابد 
  • Kul, kulluktan azat olmayı diler. Âşıksa ebediyen azat olmak istemez.
  • بنده دایم خلعت و ادرارجوست  ** خلعت عاشق همه دیدار دوست  2730
  • Kul, daima elbise, vergi diler. Aşılan elbisesiyse daima sevgilinin cemalidir.
  • در نگنجد عشق در گفت و شنید  ** عشق دریاییست قعرش ناپدید 
  • Aşk, söze sığmaz. Aşk, bir denizdir ki dibi görünmez.
  • قطره‌های بحر را نتوان شمرد  ** هفت دریا پیش آن بحرست خرد 
  • Denizin katralarını saymaya imkân yoktur. Yedi deniz de aşk denizinin önünde küçücük bir göl kalır.
  • این سخن پایان ندارد ای فلان  ** باز رو در قصه‌ی شیخ زمان 
  • A canım, bu sözün sonu gelmez. Yine zamane Şeyhinin hikâyesine dön!
  • در معنی لولاک لما خلقت الافلاک 
  • "Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım" hadîsi kutsisinin manası
  • شد چنین شیخی گدای کو به کو  ** عشق آمد لاابالی اتقوا 
  • Böyle bir Şeyh, sokak sokak dolaşan bir dilenci oldu. Aşk, pervasızca geldi, ne yapsın? Sakının aşktan!