-
گر حلال آمد پی قوت عوام ** طالبان دوست را آمد حرام
- Şarap, gıda için halka helâldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır.
-
عاشقان را باده خون دل بود ** چشمشان بر راه و بر منزل بود 3485
- Âşıkların şarabi gönül kanidir.Onların gözleri yolda,konaktadır.
-
در چنین راه بیابان مخوف ** این قلاوز خرد با صد کسوف
- Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalıt.
-
خاک در چشم قلاوزان زنی ** کاروان را هالک و گمره کنی
- Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder, yolu yitirirsin.
-
نان جو حقا حرامست و فسوس ** نفس را در پیش نه نان سبوس
- Arpa ekmeği bile hakikaten haramdır.Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy.
-
دشمن راه خدا را خوار دار ** دزد را منبر منه بر دار دار
- Tanrı yolunun düşmanını hor tut.Hırsızı mimbere çıkarma,dara çek.
-
دزد را تو دست ببریدن پسند ** از بریدن عاجزی دستش ببند 3490
- Hırsızın elini kes. Kesmekten âcizsen hiç olmazsa bağla.
-
گر نبندی دست او دست تو بست ** گر تو پایش نشکنی پایت شکست
- Seti, onun elini bağlamazsan o,senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o,senin ayağını kırar.
-
تو عدو را می دهی و نیشکر ** بهر چه گو زهر خند و خاک خور
- Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin?Ona zehir gibi gül, taş ve desene!
-
زد ز غیرت بر سبو سنگ و شکست ** او سبو انداخت و از زاهد بجست
- Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.
-
رفت پیش میر و گفتش باده کو ** ماجرا را گفت یک یک پیش او
- Beyin yanına gidince bey,şarap nerde? dedi. Köle birbir macerayı anlattı.
-
رفتن امیر خشمآلود برای گوشمال زاهد
- Emîrin, zahidi tedip için şiddetle gitmesi
-
میر چون آتش شد و برجست راست ** گفت بنما خانهی زاهد کجاست 3495
- Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerde? Göster dedi.
-
تا بدین گرز گران کوبم سرش ** آن سر بیدانش مادرغرش
- Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım.
-
او چه داند امر معروف از سگی ** طالب معروفی است و شهرگی
- O,köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir?O,ancak şöhret âşıkı.
-
تا بدین سالوس خود را جا کند ** تا به چیزی خویشتن پیدا کند
- Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor.
-
کو ندارد خود هنر الا همان ** که تسلس میکند با این و آن
- Onun, şuna buna riya yapmaktan başka hiçbir hüneri yok.
-
او اگر دیوانه است و فتنهکاو ** داروی دیوانه باشد کیر گاو 3500
- Deliyse,fitne çıkarmak istiyorsa delinin ilâcı,öküz aletinden yapılma kamçıdır.
-
تا که شیطان از سرش بیرون رود ** بیلت خربندگان خر چون رود
- Vurmalı kerataya da kafasındaki Şeytan çıksın. Eşekçiler, nodullamadıkça eşek gider mi hiç?
-
میر بیرون جست دبوسی بدست ** نیم شب آمد به زاهد نیممست
- Bey, eline bir topuz alıp sokağa çıktı. Gece yarısı yarı sarhoş bir halde geldi, zahidin evine girdi.
-
خواست کشتن مرد زاهد را ز خشم ** مرد زاهد گشت پنهان زیر پشم
- Kızgınlıkla zahidi öldürmek niyetindeydi. Zahit, evde bulunan yünlerin altına girip gizlendi.
-
مرد زاهد میشنید از میر آن ** زیر پشم آن رسنتابان نهان
- Zahit, beyin sözlerini yün bükenlerin yünleri altına gizlenmiş, işitiyordu.
-
گفت در رو گفتن زشتی مرد ** آینه تاند که رو را سخت کرد 3505
- Orada kendi kendine dedi ki: Adamın çirkinliğini, yüzüne karşı ancak ayna söyliyebilir, çünkü onun yüzü serttir.
-
روی باید آینهوار آهنین ** تات گوید روی زشت خود ببین
- Ayna gibi demirden bir yüz gerek ki sana çirkin yüzüne bak desin.
-
حکایت مات کردن دلقک سید شاه ترمد را
- Delkak'ın, Seyyid Şah-ı Tirmiz'i mat etmesi
-
شاه با دلقک همی شطرنج باخت ** مات کردش زود خشم شه بتاخت
- Padişah, Delkak'le satranç oynardı. Delkak, padişahı mat etti mi padişah, derhal kızardı.
-
گفت شه شه و آن شه کبرآورش ** یک یک از شطرنج میزد بر سرش
- Bunu kibrine yediremez, tu Allah müstehakını versin diye satranç taşlarını birer birer Delkak'in başına vururdu.
-
که بگیر اینک شهت ای قلتبان ** صبر کرد آن دلقک و گفت الامان
- Al, işte şahın bu senin bu kaltaban derdi. Delkak, aman padişahım der, sabrederdi.
-
دست دیگر باختن فرمود میر ** او چنان لرزان که عور از زمهریر 3510
- Bir gün, yine padişah mat oldu. Bir oyun daha oynamalarını emretti. Delkak, zemheride çıplak kalmış adam gibi tirtir titriyordu.
-
باخت دست دیگر و شه مات شد ** وقت شه شه گفتن و میقات شد
- Bir oyun daha oynadı, yine padişah yutuldu. Tu Allah müstehakını versin zamanı gelince,
-
بر جهید آن دلقک و در کنج رفت ** شش نمد بر خود فکند از بیم تفت
- Delkak, sıçradı, bir köşeye kaçtı; korkusundan altı tane halının altına girdi.
-
زیر بالشها و زیر شش نمد ** خفت پنهان تا ز زخم شه رهد
- Yastıklarla o altı halının altına gizlenip padişahın .satranç taşlarından aman buldu.
-
گفت شه هی هی چه کردی چیست این ** گفت شه شه شه شه ای شاه گزین
- Padişah, ne yapıyorsun, bu ne? deyince, padişahım dedi. Tu Allah müstehakını versin!
-
کی توان حق گفت جز زیر لحاف ** با تو ای خشمآور آتشسجاف 3515
- Ateşler püskürüyorsun. Senin gibi öfkeci bir padişaha döşeme altından başka bir yerde doğru söz söylenebilir mi?
-
ای تو مات و من ز زخم شاه مات ** میزنم شه شه به زیر رختهات
- Sen mat oldun ama ben de şahın çarpmasından mat oluyorum. Onun için halıların altından Tu Allah müstehakını versin diyorum!
-
چون محله پر شد از هیهای میر ** وز لگد بر در زدن وز دار و گیر
- Mahalle, o beyin bağrış, çağrışiyle, kapıyı tekmelemesi, vurun, tutun diye nara atmasiyle doldu..
-
خلق بیرون جست زود از چپ و راست ** کای مقدم وقت عفوست و رضاست
- Sağdan, soldan halk dışarı fırladı. Ey ulumuz, af zamanıdır.
-
مغز او خشکست و عقلش این زمان ** کمترست از عقل و فهم کودکان
- Onun beyni kurumuş. Şimdi onun aklı, fikri, çocukların aklından, fikrinden az.
-
زهد و پیری ضعف بر ضعف آمده ** واندر آن زهدش گشادی ناشده 3520
- Hem zahit, hem ihtiyar. Bu halindeki şu zahitlik, onu kat kat zayıflatmış. Bu zahitlikten de bir feyze nail olamamış.
-
رنج دیده گنج نادیده ز یار ** کارها کرده ندیده مزد کار
- Zahmetler çekmiş de sevgiliden bir hazine elde edememiş. İşler yapmış da bir pul kazanamamış.
-
یا نبود آن کار او را خود گهر ** یا نیامد وقت پاداش از قدر
- Ya o iş, onun harcı değilmiş, ya henüz mükâfat vakti gelmemiş.
-
یا که بود آن سعی چون سعی جهود ** یا جزا وابستهی میقات بود
- Ya o çalışma, çıfıtça bir çalışma, yahut da mükâfata erişmesinin bir zamanı, bir saati var.
-
مر ورا درد و مصیبت این بس است ** که درین وادی پر خون بیکس است
- Ona bu dert, bu musibet yeter. Şu kanlı ovada kimsiz, kimsesiz kala kalmış.
-
چشم پر درد و نشسته او به کنج ** رو ترش کرده فرو افکنده لنج 3525
- Gözleri ağrıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış.
-
نه یکی کحال کو را غم خورد ** نیش عقلی که به کحلی پی برد
- Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilâcı arayıp bulsun, gözüne çeksin.
-
اجتهادی میکند با حزر و ظن ** کار در بوکست تا نیکو شدن
- Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.
-
زان رهش دورست تا دیدار دوست ** کو نجوید سر رئیسیش آرزوست
- Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.
-
ساعتی او با خدا اندر عتاب ** که نصیبم رنج آمد زین حساب
- Bir an, Tanrıyle, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye âdeta didişmede..
-
ساعتی با بخت خود اندر جدال ** که همه پران و ما ببریده بال 3530
- Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadımızı kırıyorsun diye bahtiyle kavga etmede.
-
هر که محبوس است اندر بو و رنگ ** گرچه در زهدست باشد خوش تنگ
- Kim, renge, kokuya mahpus kalırsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlıdır.
-
تا برون ناید ازین ننگین مناخ ** کی شود خویش خوش و صدرش فراخ
- Bu daracık duraktan çıkmadıkça nasıl olur da ahlâkı düzelir, gönlü ferahlar?
-
زاهدان را در خلا پیش از گشاد ** کارد و استره نشاید هیچ داد
- Zahitlere, genişliğe çıkmadan yalnız bulundukları zaman bıçak ve ustura vermeye hiç gelmez.