English    Türkçe    فارسی   

5
4094-4143

  • جز که عفو تو کرا دارد سند  ** هر که با امر تو بی‌باکی کند 
  • Senin buyruğuna karşı korkusuzca harekette bulunan, affından başka nereye dayansın?
  • غفلت و گستاخی این مجرمان  ** از وفور عفو تست ای عفولان  4095
  • Bu suçluların gafletleri, küstahlıkları, ey af madeni padişah, senin affının çokluğundan meydana geldi.
  • دایما غفلت ز گستاخی دمد  ** که برد تعظیم از دیده رمد 
  • Gaflet, daima küstahlıktan meydana gelir. Ululama gözden kuru ağrıyı giderir.
  • غفلت و نسیان بد آموخته  ** ز آتش تعظیم گردد سوخته 
  • Gaflet ve kötü bir alışma olan unutkanlık, ululama ateşiyle yanıp gider.
  • هیبتش بیداری و فطنت دهد  ** سهو نسیان از دلش بیرون جهد 
  • Onun heybeti adama uyanıklık ve anlayış verir, adamın içindeki unutkanlık ve yanılma çıkar, kalmaz.
  • وقت غارت خواب ناید خلق را  ** تا بنرباید کسی زو دلق را 
  • Yağma zamanı, halkın uykusu gelmez. Kimse, hırkamı çalmasınlar diye uyumaz.
  • خواب چون در می‌رمد از بیم دلق  ** خواب نسیان کی بود با بیم حلق  4100
  • Hırka korkusiyle bile uyku kaçarsa artık can ve ' boğaz korkusu ile kim uyur ki?
  • لاتاخذ ان نسینا شد گواه  ** که بود نسیان بوجهی هم گناه 
  • Buna tanık, "Rabbimiz, unutup işlediğimiz suçlarla bizi suçlu sayma" âyetidir. Çünkü unutma da bir bakımdan suçtur.
  • زانک استکمال تعظیم او نکرد  ** ورنه نسیان در نیاوردی نبرد 
  • Unutan, onu lâyık olduğu veçhile ululamıştır. Yoksa hiç savaşta adamı uyku tutar mı?
  • گرچه نسیان لابد و ناچار بود  ** در سبب ورزیدن او مختار بود 
  • Unutma, çaresiz gelip çatar ama buna tutulmamak için de sebeplere yapışmak lâzım.
  • که تهاون کرد در تعظیمها  ** تا که نسیان زاد یا سهو و خطا 
  • Çünkü onu ululamada gevşeklik gösterdi mi insanda ya unutma meydana gelir, ya yanlış.
  • هم‌چو مستی کو جنایتها کند  ** گوید او معذور بودم من ز خود  4105
  • Sarhoş gibi hani. O ada cinayetlerde bulunur, sonra da mazurdum, ne yapayım der.
  • گویدش لیکن سبب ای زشتکار  ** از تو بد در رفتن آن اختیار 
  • Ona derler ki: Doğru ama a kötü işli, o zıkkımı sen içtin, dileğinle, isteğinle zıkkımlandın.
  • بی‌خودی نامد بخود تش خواندی  ** اختیارت خود نشد تش راندی 
  • Sarhoşluk, sana kendi kendine gelmedi, onu sen davet ettin. O dileği de kendin meydana getirdin.
  • گر رسیدی مستی بی‌جهد تو  ** حفظ کردی ساقی جان عهد تو 
  • Sarhoşluk, senin kastın, çalışıp çabalaman olmasaydı da kendi kendine sana gelip çatsaydı can sakisi, senin ahdını korur, gözetirdi.
  • پشت‌دارت بودی او و عذرخواه  ** من غلام زلت مست اله 
  • Sana arka olur, senin adına o, özür dilerdi. Tanrı sarhoşluğuna kul köle olayım.
  • عفوهای جمله عالم ذره‌ای  ** عکس عفوت ای ز تو هر بهره‌ای  4110
  • Ey her çeşit elde edilen şey, kendisinden olan Tanrı, bütün âlemin af ve ihsanı, senin ihsanından bir zerredir.
  • عفوها گفته ثنای عفو تو  ** نیست کفوش ایها الناس اتقوا 
  • Aflar, senin affını överler, insanlar, sakının, ona benzer, ona eşit yoktur.
  • جانشان بخش و ز خودشان هم مران  ** کام شیرین تو اند ای کامران 
  • Onların canlarını sen bağışla, huzurundan da kovma. Ey muradına erişen, senin damağının tadıdır onlar.
  • رحم کن بر وی که روی تو بدید  ** فرقت تلخ تو چون خواهد کشید 
  • Yüzünü görene acı, nasıl olur da seni gören, acı ayrılığını çekebilir?
  • از فراق و هجر می‌گویی سخن  ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن 
  • Ayrılıktan bahsediyorsun, ne yaparsan yap da bunu yapma.
  • صد هزاران مرگ تلخ شصت تو  ** نیست مانند فراق روی تو  4115
  • Senin tuzağına tutulup yüz binlerce defa ölmek bile senden ayrılmaya bedel olamaz.
  • تلخی هجر از ذکور و از اناث  ** دور دار ای مجرمان را مستغاث 
  • Ey suçluların feryadına yetişen, ayrılık acısını erlerden de uzaklaştır, kadınlardan da.
  • بر امید وصل تو مردن خوشست  ** تلخی هجر تو فوق آتشست 
  • Senin vuslatını umarak ölmek hoştur. Fakat ayrılığının acısı, ateşin üstündedir.
  • گبر می‌گوید میان آن سقر  ** چه غمم بودی گرم کردی نظر 
  • Kâfir bile cehennemde bana bir baksaydın cehennemde olduğuma gam mı çekerdim deyip durur.
  • کان نظر شیرین کننده‌ی رنجهاست  ** ساحران را خونبهای دست و پاست 
  • Çünkü o bakış, bütün eziyetleri tatlılaştırır; büyücülerin el ve ayaklarının kan diyetidir o bakış.
  • تفسیر گفتن ساحران فرعون را در وقت سیاست با او کی لا ضیر انا الی ربنا منقلبون 
  • Firavun, büyücüleri öldüreceği zaman onlar, "Zararı yok.. Biz, Tanrımıza döneriz" dediler, bunun tefsiri
  • نعره‌ی لا ضیر بشنید آسمان  ** چرخ گویی شد پی آن صولجان  4120
  • Gökyüzü "Zararı yok" sesini duydu. Gökyüzü, sanki o savlıcana bir top kesildi.
  • ضربت فرعون ما را نیست ضیر  ** لطف حق غالب بود بر قهر غیر 
  • Firavun'un vuruşu bize zarar vermez ki dediler, Tanrı'nın lütfu, başkalarının kahrından üstündür.
  • گر بدانی سر ما را ای مضل  ** می‌رهانیمان ز رنج ای کوردل 
  • Ey insanları azgınlık, sapıklık yoluna süren, sırrımızı bilsen a can gözü kör herif, anlarsın ki biz kendimizi kurtarıyoruz.
  • هین بیا زین سو ببین کین ارغنون  ** می‌زند یا لیت قومی یعلمون 
  • Kendine gel de bu yana yanaş, bu erganunun "Keşke kavmim, rabbim beni ne yüzden yarlıgadı, bilselerdi" sesini dinle.
  • داد ما را داد حق فرعونیی  ** نه چو فرعونیت و ملکت فانیی 
  • Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
  • سر بر آر و ملک بین زنده و جلیل  ** ای شده غره به مصر و رود نیل  4125
  • Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör.
  • گر تو ترک این نجس خرقه کنی  ** نیل را در نیل جان غرقه کنی 
  • Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
  • هین بدار از مصر ای فرعون دست  ** در میان مصر جان صد مصر هست 
  • A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
  • تو انا رب همی‌گویی به عام  ** غافل از ماهیت این هر دو نام 
  • Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
  • رب بر مربوب کی لرزان بود  ** کی انادان بند جسم و جان بود 
  • Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
  • نک انا ماییم رسته از انا  ** از انای پر بلای پر عنا  4130
  • İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk.
  • آن انایی بر تو ای سگ شوم بود  ** در حق ما دولت محتوم بود 
  • A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
  • گر نبودیت این انایی کینه‌کش  ** کی زدی بر ما چنین اقبال خوش 
  • Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
  • شکر آنک از دار فانی می‌رهیم  ** بر سر این دار پندت می‌دهیم 
  • Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
  • دار قتل ما براق رحلتست  ** دار ملک تو غرور و غفلتست 
  • Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
  • این حیاتی خفیه در نقش ممات  ** وان مماتی خفیه در قشر حیات  4135
  • Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli.
  • می‌نماید نور نار و نار نور  ** ورنه دنیا کی بدی دارالغرور 
  • Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
  • هین مکن تعجیل اول نیست شو  ** چون غروب آری بر آ از شرق ضو 
  • Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
  • از انایی ازل دل دنگ شد  ** این انایی سرد گشت و ننگ شد 
  • Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
  • زان انای بی‌انا خوش گشت جان  ** شد جهان او از انایی جهان 
  • Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
  • از انا چون رست اکنون شد انا  ** آفرینها بر انای بی عنا  4140
  • Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe!
  • کو گریزان و انایی در پیش  ** می‌دود چون دید وی را بی ویش 
  • O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
  • طالب اویی نگردد طالبت  ** چون بمردی طالبت شد مطلبت 
  • Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
  • زنده‌ای کی مرده‌شو شوید ترا  ** طالبی کی مطلبت جوید ترا 
  • Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?