English    Türkçe    فارسی   

2
281-290

  • جنسها با جنسها آمیخته ** زین تجانس زینتی انگیخته‏
  • Cinsleri, kendi cinsleriyle karıştırır, bu uygunluktan bir güzellik, bir süs meydana getirirler.
  • گر در آمیزند عود و شکرش ** بر گزیند یک یک از یکدیگرش‏
  • Fakat mercimek, şeker arasına karışırsa onları birer, birer ayırırlar.
  • طبله‏ها بشکست و جانها ریختند ** نیک و بد در همدگر آمیختند
  • Tablalar kırıldı, canlar döküldü de iyiyi, kötüyü birbirine karıştırdılar.
  • حق فرستاد انبیا را با ورق ** تا گزید این دانه‌ها را بر طبق
  • Allah, bu taneleri ayırıp tabağa koysunlar diye kitaplar verdi, peygamberler gönderdi.
  • پیش از ایشان ما همه یکسان بدیم ** کس ندانستی که ما نیک و بدیم‏ 285
  • Peygamberler, gelmeden önce hepsi bir görünmekteydi. Mümin, kâfir, Müslüman, çıfıt… Zahiren hepsi birdi.
  • قلب و نیکو در جهان بودی روان ** چون همه شب بود و ما چون شب روان‏
  • Âlemde kalp akçayla sağlam akça bir yürümekteydi. Çünkü ortalık tamamıyla geceydi, biz de gece yolcularına benziyorduk.
  • تا بر آمد آفتاب انبیا ** گفت ای غش دور شو صافی بیا
  • Peygamberlerin güneşi doğunca “Ey karışık, uzaklaş! Ey saf, beri gel” dedi.
  • چشم داند فرق کردن رنگ را ** چشم داند لعل را و سنگ را
  • Rengi göz ayırt edebilir; lâl’i, taşı göz bilebilir.
  • چشم داند گوهر و خاشاک را ** چشم را ز آن می‏خلد خاشاکها
  • İnciyi, süprüntüyü göz anlar. Onun için çerçöp göze batar.
  • دشمن روزند این قلابکان ** عاشق روزند آن زرهای کان‏ 290
  • Bu kalpazanlar, gündüze düşmandır. Fakat madendeki altınlar gündüze âşıktır.