-
حبذا آن مطبخ پر نوش و قند ** کین سلاطین کاسهلیسان ویند
- Ne hoştur o tatlılarla, şekerlerle dolu olan mutfak. Şu padişahlar o mutfağı yalayıp dururlar.
-
حبذا آن خرمن صحرای دین ** که بود هر خرمن آن را دانهچین
- Ne güzeldir o din ovasının harmanı. Her harman oradan başak devşirir.
-
حبذا دریای عمر بیغمی ** که بود زو هفت دریا شبنمی
- Ne alâdır gamsız, kedersiz ömür denizi. Yedi denizde ondan meydana gelmiş bir çiğ tanesidir.
-
جرعهای چون ریخت ساقی الست ** بر سر این شوره خاک زیردست 390
- Elest sakisi, şu aşağılık ve çorak yeryüzünde bir yudumcuk saçmıştır da,
-
جوش کرد آن خاک و ما زان جوششیم ** جرعهی دیگر که بس بیکوششیم
- Toprak, o sebeple coşmuştur; biz de o yüzden coştuk. Allahm, pek isteksiz, pek tembel olduk, bir yudumcuk daha saç!
-
گر روا بد ناله کردم از عدم ** ور نبود این گفتنی نک تن زدم
- Caizse yokluktan feryat ediyor, yokluğu anlatmaya çalışıyorum. Caiz değilse işte sustum.
-
این بیان بط حرص منثنیست ** از خلیل آموز که آن بط کشتنیست
- Bu, iki kat hırsı anlatmaydı ya... Halil’den öğren o hırs kazını kesmek gerek.
-
هست در بط غیر این بس خیر و شر ** ترسم از فوت سخنهای دگر
- Kazada bundan başka daha bir çok hayır, şer var ama başka sözleri söyleyemem, vakit kalmaz diye ürküyorum.
-
صفت طاوس و طبع او و سبب کشتن ابراهیم علیهالسلام او را
- Tavus kuşunun tabiatı ve İbrahim aleyhisselam’ın onu kesmesindeki sebep
-
آمدیم اکنون به طاوس دورنگ ** کو کند جلوه برای نام و ننگ 395
- Şimdi ad san için cilvelenip duran iki renkli tavusa geldik.
-
همت او صید خلق از خیر و شر ** وز نتیجه و فایدهی آن بیخبر
- Onun gayreti, sonucundan ve faydasından habersiz bir halde halkı, hayırla şerle avlamaktır.