-
سیلیش اندر برم در معرکه ** زانک لا تلقوا بایدی تهلکه
- Allah da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim.
-
تهلکهست این صبر و پرهیز ای فلان ** خوش بکوبش تن مزن چون دیگران
- Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi çekinme, bir iyice vur bakalım diyordu.
-
چون زدش سیلی برآمد یک طراق ** گفت صوفی هی هی ای قواد عاق 1335
- Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı.
-
خواست صوفی تا دو سه مشتش زند ** سبلت و ریشش یکایک بر کند
- Ona iki üç yumruk vurmak, sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgeçti.
-
خلق رنجور دق و بیچارهاند ** وز خداع دیو سیلی بارهاند
- Halk da hastadır, hummalıdır, çaresizdir. Şeytanın igvasıyla böyle sille vurur durur.
-
جمله در ایذای بیجرمان حریص ** در قفای همدگر جویان نقیص
- Hepside suçsuzları incitmeye haristir. Birbirlerinin kafasını noksan görürler
-
ای زننده بیگناهان را قفا ** در قفای خود نمیبینی جزا
- Ey suçsuzların kafasına vuran, bunun cezasını kendi kafanda görmüyor musun?
-
ای هوا را طب خود پنداشته ** بر ضعیفان صفع را بگماشته 1340
- Ey hava ve hevesini hekimlik sanıp zayıfları tokatlamaya kalkışan!
-
بر تو خندید آنک گفتت این دواست ** اوست که آدم را به گندم رهنماست
- Sana bu ilâçtır diyen, seninle alay etmiş, sana gülmüştür. O, Âdem’e de buğdaya kılavuzluk ettiydi ya!
-
که خورید این دانه او دو مستعین ** بهر دارو تا تکونا خالدین
- Ey Allah yardımını dileyen Âdem ve Havva, ilâç için bunu yiyin, “Ebedi olarak yaşarsınız” demişti ya!