این نمط وین نوع ده طومار و دو ** بر نوشت آن دین عیسی را عدو
O İsa dinine düşman olan vezir bu tarz da, bu çeşitte on iki tomar yazdı.
بیان آن که این اختلافات در صورت روش است نه در حقیقت راه
İhtilaf; gidiş tarzındadır, yolun hakikatinde değil
او ز یک رنگی عیسی بو نداشت ** وز مزاج خم عیسی خو نداشت500
O, İsa’nın bir renkte oluşundan koku almamıştı. O, İsa küpünün mizacından huy kapmamıştı.
جامهی صد رنگ از آن خم صفا ** ساده و یک رنگ گشتی چون صبا
Yüz renkli elbise, İsa’nın saf küpünden saba rüzgârı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
نیست یک رنگی کز او خیزد ملال ** بل مثال ماهی و آب زلال
Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sıkıntı veren tek renklilik değildir. Belki o tek renk deniz gibidir, ona dalanlar da balık gibi hayat ve neşe içindedirler.
گر چه در خشکی هزاران رنگهاست ** ماهیان را با یبوست جنگهاست
Karada gerçi binlerce renk var, ama balıkların kurulukla cengi var!
کیست ماهی چیست دریا در مثل ** تا بدان ماند ملک عز و جل
Misal olarak söylenen balık kimdir, deniz nedir ki yüce ve ulu padişah, ona benzesin!
صد هزاران بحر و ماهی در وجود ** سجده آرد پیش آن اکرام و جود505
Varlık âlemindeki yüz binlerce denizler ve balıklar, o ikram ve ihsan huzurunda secde ederler.
چند باران عطا باران شده ** تا بدان آن بحر در افشان شده
Nice ihsan yağmuru yağdı da deniz, inciler saçıcı bir hale geldi.
چند خورشید کرم افروخته ** تا که ابر و بحر جود آموخته
Nice kerem güneşi nur saçtı da bulut ve deniz, cömertlik öğrendi.
پرتو دانش زده بر آب و طین ** تا شده دانه پذیرندهی زمین
Suya ve toprağa zatının ışığı vurdu da o sebeple yeryüzü, tane ve tohum kabul eder oldu.
خاک امین و هر چه در وی کاشتی ** بیخیانت جنس آن برداشتی
Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar, devşirirsin.
این امانت ز آن امانت یافته ست ** کافتاب عدل بر وی تافته ست510
Toprak bu eminliği o eminlikten bulmuştur, çünkü adalet güneşi ona nur saçmıştır.
تا نشان حق نیارد نو بهار ** خاک سرها را نکرده آشکار
İlkbahar, Hak fermanı getirmedikçe, toprak sırrını nice açığa vurur?
آن جوادی که جمادی را بداد ** این خبرها وین امانت وین سداد
O, öyle bir cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemada, kuru yeryüzüne vermiştir.
مر جمادی را کند فضلش خبیر ** عاقلان را کرده قهر او ضریر
Fâzıl ve ihsanı, kuru toprağı haberdar eder, kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler.
جان و دل را طاقت آن جوش نیست ** با که گویم در جهان یک گوش نیست
Canda, gönülde o coşmaya takat yoktur. Kime söyleyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!
هر کجا گوشی بد از وی چشم گشت ** هر کجا سنگی بد از وی یشم گشت515
Nerede bir kulak varsa; onun yüzünden, göz oldu. Nerede bir taş varsa; onun lûtfiyle yeşim taşına döndü.
کیمیا ساز است چه بود کیمیا ** معجزه بخش است چه بود سیمیا
Kimyayı meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki?
این ثنا گفتن ز من ترک ثناست ** کین دلیل هستی و هستی خطاست
Benim bu övüşüm, övmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu övüş, varlık delilidir, varlık ise hatadır.
پیش هست او بباید نیست بود ** چیست هستی پیش او کور و کبود
Onun varlığına karşı yok olmak gerektir: onun huzurunda varlık nedir? Manasız bir şeyden ibarettir!
گر نبودی کور از او بگداختی ** گرمی خورشید را بشناختی
Varlık kör olmasaydı... Ondan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı.
ور نبودی او کبود از تعزیت ** کی فسردی همچو یخ این ناحیت520
Bu zahiri vücudun Allah’ın varlığıyla var olduğunu bilmemesi körlüğüne delildir.
بیان خسارت وزیر در این مکر
Vezirin bu hilede ziyana uğraması
همچو شه نادان و غافل بد وزیر ** پنجه میزد با قدیم ناگزیر
Padişah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlığı vacip olan Kadim Tanrı ile pençeleşiyordu.
با چنان قادر خدایی کز عدم ** صد چو عالم هست گرداند به دم
Öyle kudretli bir Tanrı ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu âlem gibi yüz tanesini var eder.
صد چو عالم در نظر پیدا کند ** چون که چشمت را به خود بینا کند
Senin gözüne kendini görmek hassasını verince nazarında âlem gibi yüzlerce âlem meydana getirir.
گر جهان پیشت بزرگ و بیبنی است ** پیش قدرت ذره ای میدان که نیست
Her ne kadar dünya senin yanında azametli ve nihayetsizse de bil ki kudrete karşı bir zerre bile değildir.
این جهان خود حبس جانهای شماست ** هین روید آن سو که صحرای شماست525
Zaten bu âlem sizin canlarınızın hapishanesidir; uyanın, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranız, mesire yerinizdir.
این جهان محدود آن خود بی حد است ** نقش و صورت پیش ٱن معنی سد است
Bu âlemin hududu vardır, o âlem ise esasen hadsizdir. Nakış ve suret, o manaya settir, mâniadır.
صد هزاران نیزهی فرعون را ** در شکست از موسیی با یک عصا
Firavunun yüz binlerce mızrağını tek bir Musa’nın bir tanecik asâsıyla kırdı.
صد هزاران طب جالینوس بود ** پیش عیسی و دمش افسوس بود
Yüz binlerce Câlînus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardı; İsa’nın ve nefesinin yanında bâtıl oldu.
صد هزاران دفتر اشعار بود ** پیش حرف امیی آن عار بود
Yüz binlerce şiir defterleri vardı, bir tek Ümmi’nin kitabına karşı ayıp ve âr haline geldi.
با چنین غالب خداوندی کسی ** چون نمیرد گر نباشد او خسی530
Aşağılık olmayan kişi böyle galip Tanrı huzurunda niçin ölmesin*
بس دل چون کوه را انگیخت او ** مرغ زیرک با دو پا آویخت او
Çok dağ gibi gönüller kopardı. Kurnaz kuşu, iki ayağından asakoydu.
فهم و خاطر تیز کردن نیست راه ** جز شکسته مینگیرد فضل شاه
Akıl ve zekâda kemale ermekle Tanrı’ya varılmaz. Padişahın fazıl ve ihsanı aczini bilen kişiden başkasını kabul etmez.
ای بسا گنج آگنان کنج کاو ** کان خیال اندیش را شد ریش گاو
Hey gidi hey... Çok köşe, bucak kazıcı ve hazine doldurucular; o kurup duran kişiye, o öküze (vezire) maskara oldular.
گاو که بود تا تو ریش او شوی ** خاک چه بود تا حشیش او شوی
Öküz kimdir ki sen onun maskarası olasın. Toprak nedir ki sen onun otu olasın.
چون زنی از کار بد شد روی زرد ** مسخ کرد او را خدا و زهره کرد535
Bir kadının kötü işten yüzü sararınca, utanınca Tanrı, onu çarpıp Zühre yıldızı yaptı.
عورتی را زهره کردن مسخ بود ** خاک و گل گشتن نه مسخ است ای عنود
Bir kadını Zühre yapmak çarpma oldu da balçık haline geliş, çarpılma değil midir? Be inatçı?!
روح میبردت سوی چرخ برین ** سوی آب و گل شدی در اسفلین
Ruh, seni en yüksek göklere çıkarırken sen en aşağılıklara, su ve çamura doğru gittin.
خویشتن را مسخ کردی زین سفول ** ز آن وجودی که بد آن رشک عقول
Akılların bile imrendiği öyle bir varlığı, bu alçaklık yüzünden değiştin.
پس ببین کین مسخ کردن چون بود ** پیش آن مسخ این به غایت دون بود
Şimdi bak, bu senin kendini çarpman nasıl? O çarpılma yanında bu, gayet aşağı.
اسب همت سوی اختر تاختی ** آدم مسجود را نشناختی540
Himmet atını yıldız cihetine sürdün, nücum ilmi ile uğraştın da secde edilmiş Âdem’i tanımadın!
آخر آدم زادهای ای ناخلف ** چند پنداری تو پستی را شرف
Ey hayırsız evlât! Nihayet sen Âdemoğlusun, ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın.
چند گویی من بگیرم عالمی ** این جهان را پر کنم از خود همی
Niceye dek “ben âlemi zapt edeyim, bu cihanı kendi varlığımla doldurayım” dersin?
گر جهان پر برف گردد سربهسر ** تاب خور بگدازدش با یک نظر
Dünyayı baştanbaşa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.
وزر او و صد وزیر و صد هزار ** نیست گرداند خدا از یک شرار
O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder.
عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند545
O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir.
آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین
O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması