از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز550
Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı.
خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو
Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
گفته ایشان نیست ما را بیتو نور ** بیعصا کش چون بود احوال کور
Hepsi birden ”Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün ahvali ne olur?
از سر اکرام و از بهر خدا ** بیش از این ما را مدار از خود جدا
İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma!
ما چو طفلانیم و ما را دایه تو ** بر سر ما گستران آن سایه تو555
Bizler çocuk gibiyiz, sen bize dadısın; sen bizim üzerimize o gölgeyi döşe” demişlerdi.
گفت جانم از محبان دور نیست ** لیک بیرون آمدن دستور نیست
Vezir dedi ki: “Ruhum dostlardan uzak değildir. Fakat dışarı çıkmaya izin yok.”
آن امیران در شفاعت آمدند ** و آن مریدان در شناعت آمدند
Emirler rica ve şefaate, müritler dil uzatmaya başladılar:
کاین چه بد بختی است ما را ای کریم ** از دل و دین مانده ما بیتو یتیم
“Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki sensiz gönülden de yetim kalmışızdır, dinden de.
تو بهانه میکنی و ما ز درد ** میزنیم از سوز دل دمهای سرد
Sen bahaneler ediyorsun, biz ise dertle yürek yangınlığından soğuk soğuk ah edip duruyoruz.
ما به گفتار خوشت خو کردهایم ** ما ز شیر حکمت تو خوردهایم560
Biz senin sohbetine alışmışız. Biz senin hikmet sütünle beslenmişiz.
الله الله این جفا با ما مکن ** خیر کن امروز را فردا مکن
Allah aşkına bize bu cefayı yapma; lütfet, bugünü yarına bırakma!
میدهد دل مر ترا کاین بیدلان ** بیتو گردند آخر از بیحاصلان
Gönlün razı olur mu, âşıkların, akıbet istifadesiz kalsınlar?
جمله در خشکی چو ماهی میتپند ** آب را بگشا ز جو بر دار بند
Hepsi de karadaki balık gibi çırpınıyorlar. Suyu aç, ırmağın bendini yık!
ای که چون تو در زمانه نیست کس ** الله الله خلق را فریاد رس
Ey zamanede nazîri olmayan zat! Allah aşkına halkın imdadına yetiş!”
دفع گفتن وزیر مریدان را
Vezirin müritleri defetmesi
گفت هان ای سخرگان گفتوگو ** وعظ و گفتار زبان و گوش جو565
Vezir dedi ki: “Dikkat ediniz, ey dedikodu düşkünleri! Dilden çıkan ve kulakla duyulan zahiri vaizleri arayanlar!
پنبه اندر گوش حس دون کنید ** بند حس از چشم خود بیرون کنید
Bu aşağılık duygu kulağına pamuk tıkayın, ten gözünden duygu başını çözün!
پنبهی آن گوش سر گوش سر است ** تا نگردد این کر آن باطن کر است
O gizli kulağın pamuğu, baş kulağıdır, bu kulak sağır olmadıkça o can kulağı sağırdır.
بیحس و بیگوش و بیفکرت شوید ** تا خطاب ارجعی را بشنوید
Hissiz, kulaksız, fikirsiz olur ki “İrciî - Tanrına geri dön” hitabını işitesiniz.
تا به گفتوگوی بیداری دری ** تو ز گفت خواب بویی کی بری
Sen uyanıklık dedikodusunda oldukça uyku sohbetinden nasıl olur da bir koku alabilirsin!
سیر بیرونی است قول و فعل ما ** سیر باطن هست بالای سما570
Bizim sözümüz işimiz, hariçte yürümektedir. Bâtınî yürümek ise gökler üzerinde olur.
حس خشکی دید کز خشکی بزاد ** عیسی جان پای بر دریا نهاد
Cisim, kuruluğu (bu âlemi) gördü, çünkü kuruluktan (bu âlemden) doğdu; can İsa’sı, ayağını denize attı.
سیر جسم خشک بر خشکی فتاد ** سیر جان پا در دل دریا نهاد
Kuru cismin yürümesi, kuruya düştü, ama canın yürümesine gelince: Ayağını denizin ta ortasına bastı.
چون که عمر اندر ره خشکی گذشت ** گاه کوه و گاه صحرا گاه دشت
Ömür kuruluk yolunda; gâh dağ, gâh deniz, gâh ova aşarak geçip gittikten sonra...
آب حیوان از کجا خواهی تو یافت ** موج دریا را کجا خواهی شکافت
Abıhayatı, nerede bulacaksın; deniz dalgalarını nerede yaracaksın?
موج خاکی وهم و فهم و فکر ماست ** موج آبی محو و سکر است و فناست575
Kara dalgası, bizim kuruntularımız, anlayışımız ve fikrimizdir. Deniz dalgası ise kendinden geçiş, sarhoşluk ve yokluktur.
تا در این سکری از آن سکری تو دور ** تا از این مستی از آن جامی تو دور
Sen bu sarhoşlukta oldukça o sarhoşluktan uzaksın. Bundan sarhoş oldukça o kadehten nefret eder durursun.
گفتوگوی ظاهر آمد چون غبار ** مدتی خاموش خو کن هوش دار
Zahir dedikodusu toz gibidir. Kulak gibi bir müddet dinlemeyi âdet edin!”
مکرر کردن مریدان که خلوت را بشکن
Müritlerin, halveti terk et diye tekrar ısrarla yalvarışları
جمله گفتند ای حکیم رخنه جو ** این فریب و این جفا با ما مگو
Hepsi dediler ki: “Ey bahane arayan hakîm bu cefayı bize reva görme!
چار پا را قدر طاقت بار نه ** بر ضعیفان قدر قوت کار نه
Hayvana takati derecesinde yük yüklet. Zayıflara iktidarları nispetinde iş havale et!
دانهی هر مرغ اندازهی وی است ** طعمهی هر مرغ انجیری کی است580
Her kuşun yiyeceği lokma, kendine göredir. Nasıl olur da her kuş bir inciri (bütün olarak) yutabilir?
طفل را گر نان دهی بر جای شیر ** طفل مسکین را از آن نان مرده گیر
Çocuğa süt yerine ekmek verirsen zavallı yavruyu o ekmek yüzünden öldü bil!
چون که دندانها بر آرد بعد از آن ** هم بخود گردد دلش جویای نان
Ondan sonra dişleri çıkınca kendi kendine onun içi ekmek ister.
مرغ پر نارسته چون پران شود ** لقمهی هر گربهی دران شود
Henüz kanadı çıkmayan kuş uçmaya kalkışırsa her yırtıcı kedinin lokması olur.
چون بر آرد پر بپرد او به خود ** بیتکلف بیصفیر نیک و بد
Ama kanatlanınca o kendisinden teklifsizce, iyi ve kötü ıslık olmaksızın uçar.
دیو را نطق تو خامش میکند ** گوش ما را گفت تو هش میکند585
Senin sözün Şeytan’ı susturur, senin lütuf ve keremin, bizim kulağımıza akıl ve fehim verir.
گوش ما هوش است چون گویا تویی ** خشک ما بحر است چون دریا تویی
Söyleyen, sen olunca kulağımız, tamam akıldan ibarettir. Mademki deniz sensin, kurumuz da denizdir!
با تو ما را خاک بهتر از فلک ** ای سماک از تو منور تا سمک
Ey (sekizinci gökteki) Simak burcundan (denizin dibindeki) balığa kadar her şey, kendisinden nurlanmış olan! Seninle olunca yer, bize gökten daha iyidir.
بیتو ما را بر فلک تاریکی است ** با تو ای ماه این فلک باری کی است
Sensiz, biz göğün tâ üstünde bile karanlık içindeyiz. Ey ay! Gayrı bu felek, nedir ki seninle mukayese edilebilsin?
صورت رفعت بود افلاک را ** معنی رفعت روان پاک را
Göklerin sûreta yüksekliği var. Mana yüzünden yükseklik, temiz ruhundur.
صورت رفعت برای جسمهاست ** جسمها در پیش معنی اسمهاست590
Sûreta yükseklik, cisimlerindir, fakat mana huzurunda cisimler, isimlerden ibarettir.
جواب گفتن وزیر که خلوت را نمیشکنم
Vezirin “Halveti terk etmem" diye cevap vermesi
گفت حجتهای خود کوته کنید ** پند را در جان و در دل ره کنید
Vezir dedi ki: “Delillerinizi kısa kesiniz; nasihatimi, can ve gönülden dinleyiniz.
گر امینم متهم نبود امین ** گر بگویم آسمان را من زمین
Emin isem, emin adam ittiham edilmez göğe yer desem bile!
گر کمالم با کمال انکار چیست ** ور نیم این زحمت و آزار چیست
Eğer ben mahzı kemâl isem kemâli inkâr nedir? Değilsem bu zahmet, bu eziyet ne oluyor?
من نخواهم شد از این خلوت برون ** ز آن که مشغولم به احوال درون
Ben bu halvetten çıkmayacağım çünkü kalp ahvali ile meşgulüm.”
اعتراض مریدان در خلوت وزیر
Müritlerin vezire yalvarması
جمله گفتند ای وزیر انکار نیست ** گفت ما چون گفتن اغیار نیست595
Hepsi birden dediler ki: “Ey vezir, inkâr etmiyoruz, bizim sözümüz ağyarın sözü gibi değildir.
اشک دیدهست از فراق تو دوان ** آه آه است از میان جان روان
Ayrılığından gözyaşlarımız akmakta, canımızın tâ içinden ahu vahlar coşmakta!”
طفل با دایه نه استیزد و لیک ** گرید او گر چه نه بد داند نه نیک
Çocuk dadı ile kavga etmez. Gerçi ne kötüyü bilir ne iyiyi... Fakat boyuna ağlar durur!