Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
زن بوحی انداخت او را در شرر ** بر تن موسی نکرد آتش اثر955
Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı.
پس عوانان بی مراد آن سو شدند ** باز غمازان کز آن واقف بدند
Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
با عوانان ماجرا بر داشتند ** پیش فرعون از برای دانگ چند
Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
کای عوانان باز گردید آن طرف ** نیک نیکو بنگرید اندر غرف
O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آب افکن
Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
باز وحی آمد که در آبش فکن ** روی در اومید دار و مو مکن
Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
در فکن در نیلش و کن اعتماد ** من ترا با وی رسانم رو سپید960
İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi.
این سخن پایان ندارد مکرهاش ** جمله میپیچید هم در ساق و پاش
Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
صد هزاران طفل میکشت او برون ** موسی اندر صدر خانه در درون
O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
از جنون میکشت هر جا بد جنین ** از حیل آن کورچشم دوربین
O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
اژدها بد مکر فرعون عنود ** مکر شاهان جهان را خورده بود
İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
لیک ازو فرعونتر آمد پدید ** هم ورا هم مکر او را در کشید965
Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de!
اژدها بود و عصا شد اژدها ** این بخورد آن را به توفیق خدا
O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!
دست شد بالای دست این تا کجا ** تا بیزدان که الیه المنتهی
El üstünde el var… Nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!
کان یکی دریاست بی غور و کران ** جمله دریاها چو سیلی پیش آن
Çünkü o, öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı! Bütün denizler, ona karşı sele benzer.
حیلهها و چارهها گر اژدهاست ** پیش الا الله آنها جمله لاست
Hileler, tedbirler ejderha ise Tek Allah önünde hepsi de hiçtir!
چون رسید اینجا بیانم سر نهاد ** محو شد والله اعلم بالرشاد970
Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu… Doğru yolu Allah daha iyi bilir!
آنچ در فرعون بود اندر تو هست ** لیک اژدرهات محبوس چهست
Firavunda olan yok mu? Sende de var. Fakat senin ejderha kuyuya hapsedilmiş!
ای دریغ این جمله احوال توست ** تو بر آن فرعون بر خواهیش بست
Yazıklar olsun… Bunların hepsi de senin ahvalin. Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin.
گر ز تو گویند وحشت زایدت ** ور ز دیگر آفسان بنمایدت
Senin hâlinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir.
چه خرابت میکند نفس لعین ** دور میاندازدت سخت این قرین
Lâkin nefis seni ne de harap etmiş… Bu arkadaşın da seni hikâyelerle uzaklara atmakta!
آتشت را هیزم فرعون نیست ** ورنه چون فرعون او شعلهزنیست975
Senin ateşine, Firavunun ateşine atılan odun atılmamakta, onun gibi fırsat bulamıyorsun sen. Yoksa fırsat bulsan senin ateşin de Firavunun ateşi gibi yalımlanır!
حکایت مارگیر کی اژدهای فسرده را مرده پنداشت در ریسمانهاش پیچید و آورد به بغداد
Yılancının donmuş bir ejderhayı ölü sanarak iple bağlayıp Bağdat’a getirmesi
یک حکایت بشنو از تاریخگوی ** تا بری زین راز سرپوشیده بوی
Eski vakaları bilip söyleyenden bir hikâye dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.
مارگیری رفت سوی کوهسار ** تا بگیرد او به افسونهاش مار
Bir yılancı, afsunlarla yılan tutmak üzere dağlara yüz tuttu.
گر گران و گر شتابنده بود ** آنک جویندست یابنده بود
Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı, nihayet aradığını bulur.
در طلب زن دایما تو هر دو دست ** که طلب در راه نیکو رهبرست
İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur.
لنگ و لوک و خفتهشکل و بیادب ** سوی او میغیژ و او را میطلب980
Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hatta edepsizce sine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara.
گه بگفت و گه بخاموشی و گه ** بوی کردن گیر هر سو بوی شه
Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.
گفت آن یعقوب با اولاد خویش ** جستن یوسف کنید از حد بیش
Yakup, oğullarına “Yusuf’un kokusunu haddinden fazla arayın” dedi.
هر حس خود را درین جستن بجد ** هر طرف رانید شکل مستعد
Siz de her duygunuzu istidatlı bir hâle getirin de her yanda adamakıllı onu araştırın.
گفت از روح خدا لا تیاسوا ** همچو گم کرده پسر رو سو بسو
Allah, “Allah lütfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.
از ره حس دهان پرسان شوید ** گوش را بر چار راه آن نهید985
Onu ağzınla sorup soruşturun. Dört yana kulak verip onu araştırın!
هر کجا بوی خوش آید بو برید ** سوی آن سر کاشنای آن سرید
Nereden bir güzel koku alırsan koklayın. Ne taraftan o âşinanın kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün!
هر کجا لطفی ببینی از کسی ** سوی اصل لطف ره یابی عسی
Nerede bir kişiden lütuf görürsen o adama mukayyet ol… Belki o lütfun aslına yol bulursun, olur ya!
این همه خوشها ز دریاییست ژرف ** جزو را بگذار و بر کل دار طرف
Bütün bu hoşluklar, ulu bir denizdendir. Sen cüzü bırak da külle dön.
جنگهای خلق بهر خوبیست ** برگ بی برگی نشان طوبیست
Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.
خشمهای خلق بهر آشتیست ** دام راحت دایما بیراحتیست990
Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır.
هر زدن بهر نوازش را بود ** هر گله از شکر آگه میکند
Her sille, okşamak içindir... Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.
بوی بر از جزو تا کل ای کریم ** بوی بر از ضد تا ضد ای حکیم
Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al… Ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!
جنگها می آشتی آرد درست ** مار گیر از بهر یاری مار جست
Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur. Yılancı da kim için yılan aradı.
بهر یاری مار جوید آدمی ** غم خورد بهر حریف بیغمی
İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur.
او همیجستی یکی ماری شگرف ** گرد کوهستان و در ایام برف995
O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı.
اژدهایی مرده دید آنجا عظیم ** که دلش از شکل او شد پر ز بیم
Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
مارگیر اندر زمستان شدید ** مار میجست اژدهایی مرده دید
Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
مارگیر از بهر حیرانی خلق ** مار گیرد اینت نادانی خلق
Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!
آدمی کوهیست چون مفتون شود ** کوه اندر مار حیران چون شود
İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?
خویشتن نشناخت مسکین آدمی ** از فزونی آمد و شد در کمی1000
Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi.
خویشتن را آدمی ارزان فروخت ** بود اطلس خویش بر دلقی بدوخت
İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.