- Suret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sureti, o vesile yüzünden daha uzağa atar.
- هر چه صورت می وسیلت سازدش ** ز آن وسیلت بحر دور اندازدش
- Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.
- تا نبیند دل دهندهی راز را ** تا نبیند تیر دور انداز را
- Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur! 1115
- اسب خود را یاوه داند وز ستیز ** میدواند اسب خود در راه تیز
- O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur!
- اسب خود را یاوه داند آن جواد ** و اسب خود او را کشان کرده چو باد
- O sersem bağırır, arar, tarar kapı kapı dolaşır, her tarafı arar, sorar:
- در فغان و جستجو آن خیرهسر ** هر طرف پرسان و جویان دربدر
- “Atımı çalan nerede, kimdir?” Efendi, şu uyluğunun altındaki mahlûk ne?
- کان که دزدید اسب ما را کو و کیست ** این که زیر ران تست ای خواجه چیست
- Evet, bu attır; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiğit binici, kendine gel!
- آری این اسب است لیک این اسب کو ** با خود آ ای شهسوار اسب جو
- Can, apaçık olduğundan, pek yakın bulunduğundan görünmez. İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir. 1120
- جان ز پیدایی و نزدیکی است گم ** چون شکم پر آب و لب خشکی چو خم
- Kırmızı, yeşil ve sarı… Bu üç renkten önce ziyayı görmezsen bunları nasıl görürsün?
- کی ببینی سرخ و سبز و فور را ** تا نبینی پیش از این سه نور را
- Fakat senin aklın renkler içinde kaybolduğundan dolayı o renkler senin nurunu görmene engel oldu.
- لیک چون در رنگ گم شد هوش تو ** شد ز نور آن رنگها رو پوش تو