- Evvelâ nûr, sonra renk görülür, bunu da zıddı bulunan zulmetle anlarsın. (T.M. 1127)
- دیدن نور است آن گه دید رنگ ** وین به ضد نور دانی بیدرنگ
- Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı. 1130
- رنج و غم را حق پی آن آفرید ** تا بدین ضد خوش دلی آید پدید
- Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hakk’ın zıddı olmadığından gizlidir.
- پس نهانیها به ضد پیدا شود ** چون که حق را نیست ضد پنهان بود
- Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.
- که نظر بر نور بود آن گه به رنگ ** ضد به ضد پیدا بود چون روم و زنگ
- Sen nuru, zıddıyla bildin. Zıt, zıddı meydana çıkarır, gösterir.
- پس به ضد نور دانستی تو نور ** ضد ضد را مینماید در صدور
- Varlık âleminde Hak nurunun zıddı yoktur ki açıkça görünebilsin.
- نور حق را نیست ضدی در وجود ** تا به ضد او را توان پیدا نمود
- Hulâsa gözlerimiz onu idrak edemez; o bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Mûsâ ile Tûr kıssasında gör! 1135
- لاجرم أبصارنا لا تدرکه ** و هو یدرک بین تو از موسی و که
- Suretle manayı; aslanla orman yahut ses ve sözle düşünce gibi bil!
- صورت از معنی چو شیر از بیشه دان ** یا چو آواز و سخن ز اندیشه دان
- Bu söz, bu ses; düşünceden meydana geldi. Fakat düşünce denizi nerede? Onu bilmezsin.
- این سخن و آواز از اندیشه خاست ** تو ندانی بحر اندیشه کجاست
- Ama lâtif bir söz dalgası görünce onun denizinin de kadri yüce bir deniz olacağını anlarsın.
- لیک چون موج سخن دیدی لطیف ** بحر آن دانی که باشد هم شریف