- Tavşan; onu, kurduğu dolaba düşürmek için kılavuz gibi öne düştü.
- اندر آمد چون قلاووزی به پیش ** تا برد او را به سوی دام خویش
- Nişan koyduğu bir kuyuya doğru yola çıktılar. Aslana derin bir kuyuyu tuzak yapmıştı.
- سوی چاهی کاو نشانش کرده بود ** چاه مغ را دام جانش کرده بود
- Her ikisi de kuyunun bulunduğu yere yaklaştılar. İşte sana hilebaz, saman altından su yürüten bir tavşan! 1185
- میشدند این هر دو تا نزدیک چاه ** اینت خرگوشی چو آبی زیر کاه
- Su bir saman çöpünü ovaya götürür ama bir dağı nasıl sürükler acaba?
- آب کاهی را به هامون میبرد ** آب کوهی را عجب چون میبرد
- Onun hile tuzağı aslana kemenetti. Ne tuhaf tavşan ki bir aslanı avlıyor!
- دام مکر او کمند شیر بود ** طرفه خرگوشی که شیری میربود
- Bir Mûsâ, Firavun’u askeriyle, başındaki kalabalıkla Nil nehrinde öldürür;
- موسیی فرعون را با رود نیل ** میکشد با لشکر و جمع ثقیل
- Bir sivrisinek yarım kanadıyla pervasızca başın beynini yarar.
- پشهای نمرود را با نیم پر ** میشکافد بیمحابا درز سر
- Düşman sözü dinleyenin hali budur. Hasetçinin dostu olanın uğradığı cezayı gör! 1190
- حال آن کاو قول دشمن را شنود ** بین جزای آن که شد یار حسود
- Hâmân’ı dinleyen Firavunun, Şeytan’ı dinleyen Nemrûd’un hali budur.
- حال فرعونی که هامان را شنود ** حال نمرودی که شیطان را شنود
- Düşman her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de sen onu tuzak bil!
- دشمن ار چه دوستانه گویدت ** دام دان گر چه ز دانه گویدت