- Hüthüdün hünerini arz etme sırası geldi; sanatını ve düşüncelerini bildirme nöbeti erişti.
- نوبت هدهد رسید و پیشهاش ** و آن بیان صنعت و اندیشهاش
- Dedi ki: “Ey Padişah, en küçük bir hünerimi kısaca arz edeyim. Kısa söylemek daha iyidir.” 1215
- گفت ای شه یک هنر کان کهتر است ** باز گویم گفت کوته بهتر است
- Süleyman “Söyle bakalım, o hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt, “Gayet yükseklerde uçtuğum zaman,
- گفت بر گو تا کدام است آن هنر ** گفت من آن گه که باشم اوج بر
- Havadan bakınca yerin tâ dibindeki suyu görürüm.
- بنگرم از اوج با چشم یقین ** من ببینم آب در قعر زمین
- O su nerededir, derinliği ne kadardır, rengi nedir, topraktan mı kaynıyor, taştan mı? Hepsini görür, bilirim.
- تا کجایست و چه عمق استش چه رنگ ** از چه میجوشد ز خاکی یا ز سنگ
- Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi.
- ای سلیمان بهر لشکرگاه را ** در سفر میدار این آگاه را
- Süleyman da “Ey iyi yoldaş! Susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde sen bize arkadaş ol; bu suretle su bulur, seferde yoldaşlara saka olursun” dedi. 1220
- پس سلیمان گفت ای نیکو رفیق ** در بیابانهای بیآب عمیق
- Karganın, Hüthüt’ün dâvasını kınaması
- طعنهی زاغ در دعوی هدهد
- Karga, bunu işitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt aykırı ve kötü söyledi.
- زاغ چون بشنود آمد از حسد ** با سلیمان گفت کاو کژ گفت و بد
- Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır. Hele yalan ve olmayacak söz olursa.
- از ادب نبود به پیش شه مقال ** خاصه خود لاف دروغین و محال
- Eğer onun böyle bir görüşü olsaydı bir avuç toprak altındaki tuzağı nasıl görmezdi?
- گر مر او را این نظر بودی مدام ** چون ندیدی زیر مشتی خاک دام