English    Türkçe    فارسی   

1
1457-1466

  • Bu suretle onu iki şüphe arasında hapseder. “Ey yardımı istenen Tanrı! Şunu mu yapayım, bunu mu?” der.
  • تا کند محبوسش اندر دو گمان ** آن کنم کاو گفت یا خود ضد آن‌‌
  • İki şıktan birini üstün tutar, üstün tuttuğunu yaparsa o da yine Hak’tandır.
  • هم ز حق ترجیح یابد یک طرف ** ز آن دو یک را بر گزیند ز آن کنف‌‌
  • Can aklının tereddüt içinde bocalamasını istemezsen o pamuğu can kulağına tıkma,
  • گر نخواهی در تردد هوش جان ** کم فشار این پنبه اندر گوش جان‌‌
  • Ki Tanrı’nın o muammalarını anlayasın, gizlice ve açıkça söylenen sözleri idrak edesin. 1460
  • تا کنی فهم آن معماهاش را ** تا کنی ادراک رمز و فاش را
  • Böyle yaparsan can kulağı vahiy yeri olur. Vahiy nedir? Zahiri duygudan gizli söz.
  • پس محل وحی گردد گوش جان ** وحی چه بود گفتنی از حس نهان‌‌
  • Can kulağı ile can gözü, zahirî duyguya yabancıdır; o duygu, bu duygudan bambaşkadır. Akıl ve duygu kulağı, bu hususta müflistir.
  • گوش جان و چشم جان جز این حس است ** گوش عقل و گوش ظن زین مفلس است‌‌
  • Cebir meselesi, aşkımı ihtiyarsız bir hale getirdi, sabrımı elden aldı. Âşık olmayansa cebri hapsetti, onu inkâr yahut takyit eyledi.
  • لفظ جبرم عشق را بی‌‌صبر کرد ** و آن که عاشق نیست حبس جبر کرد
  • Hâlbuki bu, Hak’la beraberlik ve birliktir, cebir değil... Bu, ayın tecellisidir bulut değil.
  • این معیت با حق است و جبر نیست ** این تجلی مه است این ابر نیست‌‌
  • Cebir bile olsa, herkesin bildiği cebir; yalnız kendi menfaatini gözeten Nefsi Emmarenin cebri değildir. 1465
  • ور بود این جبر جبر عامه نیست ** جبر آن اماره‌‌ی خودکامه نیست‌‌
  • Ey oğul! Tanrı, kimlerin gönül gözünü açtıysa bu cebri onlar anlar.
  • جبر را ایشان شناسند ای پسر ** که خدا بگشادشان در دل بصر