- Hatası, Tanrı indinde ibadetten daha iyi olsun; küfrüne nispetle bütün halkın imanı değersiz kalsın!
- زلت او به ز طاعت نزد حق ** پیش کفرش جمله ایمانها خلق
- Öyle kişiye her nefeste hususi miraç vardır. Tanrı, onun tacının üstüne yüzlerce hususi taç koyar. 1580
- هر دمی او را یکی معراج خاص ** بر سر تاجش نهد صد تاج خاص
- Cismi topraktadır, Canı Lâmekân Âleminde, O Lâmekân Âlemi, saliklerin vehimlerinden üstündür. (vehimlere sığmaz.)
- صورتش بر خاک و جان بر لامکان ** لامکانی فوق وهم سالکان
- O Lâmekân Âlemi, vehmine gelen bir âlem olmadığı gibi hayaline de doğmaz. (ne idrak edebilirsin, ne tahayyül !)
- لامکانی نه که در فهم آیدت ** هر دمی در وی خیالی زایدت
- Cennetteki ırmak, nasıl cennettekilerin hükmüne tâbi ise mekân âlemiyle Lâmekân Âlemi de, o âlemin hükmüne tâbidir.
- بل مکان و لامکان در حکم او ** همچو در حکم بهشتی چارجو
- Bu ilâhî akıl kuşlarına ait olan bahsi kısa kes, bu sözden yüzünü çevir, sükût et! Doğrusunu, Tanrı daha iyi bilir.
- شرح این کوته کن و رخ زین بتاب ** دم مزن و الله اعلم بالصواب
- Dostlar biz yine kuş, tacir ve Hindistan hikâyesine dönelim: 1585
- باز میگردیم ما ای دوستان ** سوی مرغ و تاجر و هندوستان
- Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.
- مرد بازرگان پذیرفت این پیام ** کاو رساند سوی جنس از وی سلام
- Tâcirin, kırda Hindistan dudularını görüp onlara dudusundan haber götürmesi
- دیدن خواجه طوطیان هندوستان را در دشت و پیغام رسانیدن از آن طوطی
- Hindistan uçlarına varınca kırda birkaç dudu gördü.
- چون که تا اقصای هندوستان رسید ** در بیابان طوطی چندی بدید
- Atını durdurup seslendi, dudunun selâmını ve kendisine emanet ettiği sözleri söyledi.
- مرکب استانید پس آواز داد ** آن سلام و آن امانت باز داد