- O, kuş senin neşeni alır, fakat yine sen ondan neşelenirsin. Onun yaptığı zulmü, adalet gibi kabul edersin.
- میبرد شادیت را تو شاد از او ** میپذیری ظلم را چون داد از او
- Ey ten uğruna canını yakıp duran! Canını yaktın, tenini aydınlattın. 1720
- ای که جان را بهر تن میسوختی ** سوختی جان را و تن افروختی
- Ben yandım, kavını tutuşturmak isteyen bana gelsin, benden tutuştursun da çerçöpü alevlensin, yaksın!
- سوختم من سوخته خواهد کسی ** تا ز من آتش زند اندر خسی
- Kav, ateş alma kabiliyetindendir, şu halde ateşi cezbeden kavı al!
- سوخته چون قابل آتش بود ** سوخته بستان که آتش کش بود
- Vah vah vah; yazıklar olsun... öyle bir ay bulut altına girdi!
- ای دریغا ای دریغا ای دریغ ** کانچنان ماهی نهان شد زیر میغ
- Nasıl bahsedeyim? Gönül ateşi şiddetle alevlendi; ayrılık aslanı çıldırdı, kan döker bir hale geldi.
- چون زنم دم کاتش دل تیز شد ** شیر هجر آشفته و خون ریز شد
- Ayıkken bile titiz ve sarhoş olan, kadehi ele alınca nasıl olur? 1725
- آن که او هوشیار خود تند است و مست ** چون بود چون او قدح گیرد به دست
- Anlatılamayacak derecede sarhoş olan bir aslan, çayırlığa gelince oraya yayılmış yeşilliklerden neşelenir, sarhoşluğu büsbütün fazlalaşır.
- شیر مستی کز صفت بیرون بود ** از بسیط مرغزار افزون بود
- Ben kafiye düşünürüm; sevgilim bana der ki: “Yüzümden başka hiçbir şey düşünme!
- قافیه اندیشم و دل دار من ** گویدم مندیش جز دیدار من
- Ey benim kafiye düşünenim! Rahatça otur, benim yanımda devlet kafiyesi sensin.
- خوش نشین ای قافیه اندیش من ** قافیهی دولت تویی در پیش من