- Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir.
- دانه چون اندر زمین پنهان شود ** سر آن سر سبزی بستان شود
- Altın ve gümüş gizli olmasalardı... Madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?
- زر و نقره گر نبودندی نهان ** پرورش کی یافتندی زیر کان
- O hekimin vaatleri ve lütufları hastayı korkudan emin etti.
- وعدهها و لطفهای آن حکیم ** کرد آن رنجور را ایمن ز بیم
- Hakiki olan vaatleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaatler ise insanı ıstıraba sokar. 180
- وعدهها باشد حقیقی دل پذیر ** وعدهها باشد مجازی تاسهگیر
- Kerem ehlinin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır.
- وعدهی اهل کرم گنج روان ** وعدهی نااهل شد رنج روان
- O velinin, halayığın hastalığını anlaması ve padişaha arz etmesi
- دریافتن آن ولی رنج را و عرض کردن رنج او را پیش پادشاه
- Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti, padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti.
- بعد از آن برخاست و عزم شاه کرد ** شاه را ز ان شمهای آگاه کرد
- Dedi ki: “Çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı getirelim.
- گفت تدبیر آن بود کان مرد را ** حاضر آریم از پی این درد را
- Kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat.”
- مرد زرگر را بخوان ز ان شهر دور ** با زر و خلعت بده او را غرور
- Padişahın, kuyumcuyu getirmek üzere Semerkand’a elçiler yollaması
- فرستادن پادشاه رسولان به سمرقند به آوردن زرگر
- Padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti. O tarafa ehliyetli, kifayetli, âdil bir iki kişiyi elçi olarak gönderdi. 185
- شه فرستاد آن طرف یک دو رسول ** حاذقان و کافیان بس عدول
- O iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak Semerkand’a kadar geldiler.
- تا سمرقند آمدند آن دو امیر ** پیش آن زرگر ز شاهنشه بشیر