- Tanrı’nın gayreti buğdaya benzer, harmandaki saman da insanların kıskançlığıdır.
- غیرت حق بر مثل گندم بود ** کاه خرمن غیرت مردم بود
- Kıskançlıkların aslını haktan bilin. Halkın kıskançlıkları, şüphe yok ki Tanrı kıskançlığının fer’idir.
- اصل غیرتها بدانید از اله ** آن خلقان فرع حق بیاشتباه
- Bunu anlatmayı bırakayım da o, on gönüllü hercai sevgilinin cefasından şikâyet edeyim.
- شرح این بگذارم و گیرم گله ** از جفای آن نگار ده دله
- Feryat edeyim, çünkü feryat ve figanlar, hoşuna gidiyor. İki âlemden de ona ancak feryat ve figan lâzım.
- نالم ایرا نالهها خوش آیدش ** از دو عالم ناله و غم بایدش
- Onun macerasından acı acı nasıl feryat etmeyeyim ki sarhoşlarının halkasına dahil değilim. 1775
- چون ننالم تلخ از دستان او ** چون نیم در حلقهی مستان او
- Onun gözünden ayrı, güne gün katan yüzünün vuslatından mahrum bir haldeyken nasıl gece gibi kapkara olmam?
- چون نباشم همچو شب بیروز او ** بیوصال روی روز افروز او
- Onun hoş olmayan şeyi de benim canıma hoş geliyor. O gönül inciten sevgilime canım feda olsun!
- ناخوش او خوش بود در جان من ** جان فدای یار دل رنجان من
- Naziri olmayan tek padişahımın hoşnut olması için ben, hastalığıma da âşığım, derdime de.
- عاشقم بر رنج خویش و درد خویش ** بهر خشنودی شاه فرد خویش
- İki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolması için gam toprağını gözüme sürme gibi çekmekteyim.
- خاک غم را سرمه سازم بهر چشم ** تا ز گوهر پر شود دو بحر چشم
- Halkın onun için döktüğü gözyaşları incidir; halk gözyaşı sanır. 1780
- اشک کان از بهر او بارند خلق ** گوهر است و اشک پندارند خلق