- Ten gözü, seni görebilir mi; senin gamlanman, neşelenip gülmen hayale gelir mi? 1790
- جسم جسمانه تواند دیدنت ** در خیال آرد غم و خندیدنت
- Gama, neşeye merbut olan gönle, onu görmeye lâyıktır, deme!
- دل که او بستهی غم و خندیدن است ** تو مگو کاو لایق آن دیدن است
- Keder ve neşeye bağlanmış olan; bu iki ariyet vasıfla yaşar.
- آن که او بستهی غم و خنده بود ** او بدین دو عاریت زنده بود
- Hâlbuki yemyeşil aşk bağının sonu, ucu, bucağı yoktur. Orada gamdan ve neşeden başka ne meyveler var!
- باغ سبز عشق کاو بیمنتهاست ** جز غم و شادی در او بس میوههاست
- Âşıklık bu iki halden daha yüksektir; baharsız, hazansız terütazedir.
- عاشقی زین هر دو حالت برتر است ** بیبهار و بیخزان سبز و تر است
- Ey güzel yüzlü! Güzel yüzünün zekâtını ver; yine pare pare olan canı şerh et, onu anlat (dedim!). 1795
- ده زکات روی خوب ای خوب رو ** شرح جان شرحه شرحه باز گو
- Fettan gözünün ucuyla ve nazla bir baktı da gönlüme yeni bir dağ vurdu.
- کز کرشم غمزهی غمازهای ** بر دلم بنهاد داغی تازهای
- Kanımı bile dökse ona helal ettim. Helâl sözünü söyledikçe o, kaçmaktaydı.
- من حلالش کردم از خونم بریخت ** من همیگفتم حلال او میگریخت
- Mademki topraktakilerin feryadından kaçmaktasın. Kederlilerin yüreğine niye gam saçarsın?
- چون گریزانی ز نالهی خاکیان ** غم چه ریزی بر دل غمناکیان
- Her sabah; doğudan parlayınca seni, doğu pınarı (güneş) gibi coşmak ta, zuhur etmekte buldu.
- ای که هر صبحی که از مشرق بتافت ** همچو چشمهی مشرقت در جوش یافت