- Tanrı lütfunun himayesine sığınman gerektir. Çünkü Tanrı, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü.
- در پناه لطف حق باید گریخت ** کاو هزاران لطف بر ارواح ریخت
- Tanrı’nın lütfuna sığınman gerek ki bir penah bulasın. Ama nasıl penah? Su ve ateş bile senin askerin olur. 1840
- تا پناهی یابی آن گه چون پناه ** آب و آتش مر ترا گردد سپاه
- Nûh’a ve Mûsâ’ya deniz dost olmadı mı? Düşmanlarını da kinle kahretmedi mi?
- نوح و موسی را نه دریا یار شد ** نه بر اعداشان به کین قهار شد
- Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?
- آتش ابراهیم را نی قلعه بود ** تا بر آورد از دل نمرود دود
- Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?
- کوه یحیی را نه سوی خویش خواند ** قاصدانش را به زخم سنگ راند
- Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
- گفت ای یحیی بیا در من گریز ** تا پناهت باشم از شمشیر تیز
- Dudunun tacire veda edip uçması
- وداع کردن طوطی خواجه را و پریدن
- Dudu ona hoşa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaısmarladık, artık ayrılık zamanı geldi” dedi. 1845
- یک دو پندش داد طوطی بینفاق ** بعد از آن گفتش سلام الفراق
- Efendisi dedi ki: “Allah selâmet versin git. Sen bana yeni bir yol gösterdin”.
- خواجه گفتش فی أمان الله برو ** مر مرا اکنون نمودی راه نو
- Tacir, kendi kendine dedi ki: Bu bana nasihatti. Onun yolunu tutayım, o yol aydın bir yol.
- خواجه با خود گفت کاین پند من است ** راه او گیرم که این ره روشن است
- Benim canım neden dududan aşağı olsun? Can dediğin de böyle iyi bir iz izlemeli.”
- جان من کمتر ز طوطی کی بود ** جان چنین باید که نیکو پی بود
- Halkın, bir kişiyi ululamasının ve halk tarafından parmakla gösterilmenin kötülüğü
- مضرت تعظیم خلق و انگشت نمای شدن