- Adam, neşeli bir halde yola düştü. Haberi yoktu ki padişah canına kastetmişti.
- اندر آمد شادمان در راه مرد ** بیخبر کان شاه قصد جانش کرد
- Arap atına binip sevinçle koşturdu, kendi kanının diyetini elbise sandı!
- اسب تازی بر نشست و شاد تاخت ** خونبهای خویش را خلعت شناخت
- Ey yüzlerce razılıkla sefere düşen ve bizzat kendi ayağı ile kötü bir kazaya giden!
- ای شده اندر سفر با صد رضا ** خود به پای خویش تا سوء القضا
- Hayalinde mülk, şeref ve ululuk. Fakat Azrail “Git, evet, muradına erişirsin” demekte!
- در خیالش ملک و عز و مهتری ** گفت عزرائیل رو آری بری
- O garip kişi yoldan gelince, hekim, onu padişahın huzuruna götürdü; 195
- چون رسید از راه آن مرد غریب ** اندر آوردش به پیش شه طبیب
- Güzellik mumunun başı ucunda yakılması için onu, padişahın yanına izzet ve ikramla iletti.
- سوی شاهنشاه بردندش به ناز ** تا بسوزد بر سر شمع طراز
- Padişah, onu görünce pek ağırladı, altın hazinesini ona teslim etti.
- شاه دید او را بسی تعظیم کرد ** مخزن زر را بدو تسلیم کرد
- Sonra hekim dedi ki: “Ey büyük sultan o cariyeciği bu tacire ver
- پس حکیمش گفت کای سلطان مه ** آن کنیزک را بدین خواجه بده
- Ki visali ile iyileşsin, visalinin suyu o ateşi gidersin.”
- تا کنیزک در وصالش خوش شود ** آب وصلش دفع آن آتش شود
- Padişah, o ay yüzlüyü kuyumcuya bahşetti, o iki sohbet müştakını birbirine çift etti. 200
- شه بدو بخشید آن مه روی را ** جفت کرد آن هر دو صحبت جوی را