- Yıllarca gönüller yırtan, kalplere elem veren taş oldun; bir tecrübe et, bir zaman da toprak ol!
- سالها تو سنگ بودی دل خراش ** آزمون را یک زمانی خاک باش
- Tanrı razı olsun, Ömer zamanında yoksulluk gününde gidip mezarlıkta çenk çalan ihtiyar çalgıcının hikâyesi
- داستان پیر چنگی که در عهد عمر از بهر خدا روز بینوایی چنگ زد میان گورستان
- (Bilmem) işittin mi? Ömer zamanında pek güzel, pek lâtif çenk çalan bir çalgıcı vardı.
- آن شنیده ستی که در عهد عمر ** بود چنگی مطربی با کر و فر
- Bülbül onun sesinden kendini kaybeder; bir namesini dinleyenlerin şevki, yüz misli artardı.
- بلبل از آواز او بیخود شدی ** یک طرب ز آواز خوبش صد شدی
- Meclisleri, cemiyetleri, onun nağmeleri süsler; onun sesinden kıyametler kopardı. 1915
- مجلس و مجمع دمش آراستی ** وز نوای او قیامت خاستی
- Sesi, İsrafil gibi mucizeler gösterir, ölülerin bedenlerine can bağışlardı.
- همچو اسرافیل کاوازش به فن ** مردگان را جان در آرد در بدن
- Yahut İsrafil’e yardım ederdi; onun nağmelerini dinleyen fil bile kanatlanırdı.
- یا رسیلی بود اسرافیل را ** کز سماعش پر برستی فیل را
- İsrafil, bir gün nağmesini düzer ve yüzlerce yıllık çürümüş ölüye can verir.
- سازد اسرافیل روزی ناله را ** جان دهد پوسیدهی صد ساله را
- Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir.
- انبیا را در درون هم نغمههاست ** طالبان را ز آن حیات بیبهاست
- Fakat o nağmeleri his kulağı duymaz, çünkü his kulağı, kötülükler yüzünden pis bir haldedir. 1920
- نشنود آن نغمهها را گوش حس ** کز ستمها گوش حس باشد نجس
- İnsanoğlu perinin nağmesini işitmez; çünkü perilerin sırlarına yabancıdır.
- نشنود نغمهی پری را آدمی ** کاو بود ز اسرار پریان اعجمی