- O nağmelerden pek az, pek cüzi bir miktarını söylesem canlar, mezar ve merkatlerinden başkaldırırlar.
- گر بگویم شمهای ز آن نغمهها ** جانها سر بر زنند از دخمهها
- Kulak ver! O nağmeler uzakta değil; fakat sana söylemeğe izin yok.
- گوش را نزدیک کن کان دور نیست ** لیک نقل آن به تو دستور نیست
- Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler. 1930
- هین که اسرافیل وقتاند اولیا ** مرده را ز یشان حیات است و حیا
- Ölü canlar, ten mezarında kefenlerine bürünmüş yatarlarken onların sesinden sıçrayıp kalkarlar
- جان هر یک مردهای از گور تن ** بر جهد ز آوازشان اندر کفن
- Derler ki: Bu ses, öbür seslerden bambaşka; çünkü diriltmek Tanrı sesinin işidir.
- گوید این آواز ز آوازها جداست ** زنده کردن کار آواز خداست
- Biz öldük, tamamıyla çürüdük, mahvolduk. Fakat Tanrı sesi gelince hepimiz dirildik, kalktık.
- ما بمردیم و بکلی کاستیم ** بانگ حق آمد همه برخاستیم
- Tanrı sesi ister hicap ardından, ister hicapsız gelsin... Cebrail, Meryem’e, yakasından üfleyerek ne verdiyse Tanrı sesi de insana onu verir.
- بانگ حق اندر حجاب و بیحجاب ** آن دهد کو داد مریم را ز جیب
- Ey derileri altında yokluğun çürütüp mahvettiği kimseler! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun! 1935
- ای فناتان نیست کرده زیر پوست ** باز گردید از عدم ز آواز دوست
- O ses, Tanrı kulunun boğazından çıksa da esasen ve mutlaka Padişahtan gelmektedir.
- مطلق آن آواز خود از شه بود ** گر چه از حلقوم عبد الله بود
- Tanrı ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım,
- گفته او را من زبان و چشم تو ** من حواس و من رضا و خشم تو