- Tanrı ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım,
- گفته او را من زبان و چشم تو ** من حواس و من رضا و خشم تو
- Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sır sahibi olmak da ne demek? Bizzat sır sensin.
- رو که بییسمع و بییبصر تویی ** سر تویی چه جای صاحب سر تویی
- Sen mademki hayret âleminde “Lillâh” sırrına mazhar oldun, ben de senin olurum. Çünkü “Kim, Tanrı’nın olursa Tanrı onun olur.”
- چون شدی من کان لله از وله ** من ترا باشم که کان الله له
- Sana bazen sensin derim, bazen de benim derim. Ne dersem diyeyim, ben aydın ve parlak bir güneşim. 1940
- گه تویی گویم ترا گاهی منم ** هر چه گویم آفتاب روشنم
- Her nerede bir çırağlıktan parlasan orada bütün âlemin müşkülleri hallolur.
- هر کجا تابم ز مشکات دمی ** حل شد آن جا مشکلات عالمی
- Güneşin bile gideremediği, aydınlatamadığı karanlık, bizim nefsimizden kuşluk çağı gibi aydınlanır.
- ظلمتی را کافتابش بر نداشت ** از دم ما گردد آن ظلمت چو چاشت
- Âdem evlâdına esmasını bizzat gösterdi. ( Âdem’i, isimlerine mazhar etti); diğer mevcudata esma, Âdem’den açıldı.
- آدمی را او به خویش اسما نمود ** دیگران را ز آدم اسما میگشود
- Nurunu, istersen Âdem’den al, istersen ondan şarabı, dilersen küpten al, dilersen testiden!
- خواه ز آدم گیر نورش خواه از او ** خواه از خم گیر میخواه از کدو
- Çünkü bu testi, küple adamakıllı birleşmiştir; o iyi bahtlı testi, senin gibi (zahiri zevklerle şad değil, hakiki neşeyle neşelenmiş) tir. 1945
- کاین کدو با خنب پیوسته ست سخت ** نی چو تو شاد آن کدوی نیک بخت
- Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
- گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی