- Onun ayağında diken değil, gölgesi bile yok. Fakat siz, hırstan onu fark edemiyorsunuz.
- در کف او خار و سایهش نیز نیست ** لیکتان از حرص آن تمییز نیست
- Hurma olarak gördüğünü diken bil. Çünkü sen çok nankör, çok görgüsüzsün!
- خار دان آن را که خرما دیدهای ** ز آن که بس نان کور و بس نادیدهای
- Lokmanın canı, Tanrının bir gül bahçesindeyken neden can ayağı bir dikenden incinsin. 1965
- جان لقمان که گلستان خداست ** پای جانش خستهی خاری چراست
- Bu diken yiyen vücut, devedir. Mustafa’dan doğan da bu deveye binmiştir.
- اشتر آمد این وجود خار خوار ** مصطفی زادی بر این اشتر سوار
- Ey deve! Sırtında öyle bir gül dengi var ki kokusundan sende, yüzlerce gül bahçesi meydana gelmiştir.
- اشترا تنگ گلی بر پشت تست ** کز نسیمش در تو صد گلزار رست
- Hâlbuki sen, hâlâ mugeylân dikenine ve kumsala meylediyorsun. Bu arta kalası dikenden gülü nasıl toplayacaksın?
- میل تو سوی مغیلان است و ریگ ** تا چه گل چینی ز خار مردهریگ
- Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaşıp duran! Ne vakte kadar “Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
- ای بگشته زین طلب از کو به کو ** چند گویی کین گلستان کو و کو
- Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. Nasıl dönüp dolaşabilirsin? 1970
- پیش از آن کین خار پا بیرون کنی ** چشم تاریک است جولان چون کنی
- Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu, gizlice bir dikenin başında dolaşıp durmakta!
- آدمی کاو مینگنجد در جهان ** در سر خاری همیگردد نهان
- Mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “Kellimînî yâ Humeyrâ” dedi.
- مصطفی آمد که سازد هم دمی ** کلمینی یا حمیراء کلمی